R. Daneel usulca, "Bu doğru değil." dedi.
"Öyle mi? Bırakalım buna uzmanımız karar versin. Dr. Gerrigel?"
"Bay Baley?" Detektifle robot konuşurken deli gibi bir ona, bir diğerine bakan uzman sonunda insana doğru döndü.
"Sizi buraya robotun sağlam bir analizinin yapılması için çağırdım. Kent Standartlar Bürosunun laboratuvarlarından yararlanmanızı sağlayabilirim. Onlarda bulunmayan bir araca ihtiyacınız olduğu takdirde onu da getirtirim. Bana gereken çabucak, kesin bir cevap. Masraf ve zahmete aldırdığım da yok." Baley ayağa kalktı. Oldukça sakin bir tavırla konuşmuştu ama sinir krizinin eşiğine gelmiş olduğunun da farkındaydı. O anda Dr. Gerrigel'in boğazını sıkarak adamı konuşturmak istiyordu. Bu mümkün olsaydı, bilime de aldırmayacaktı. "Evet, Dr. Gerrigel?"
Robotik uzmanı sinirli sinirli güldü. "Azizim, Bay Baley, laboratuvara gerek yok ki."
Baley endişeyle sordu. "Neden?" Orada duruyordu. Kasları büzülmüş, etleri seğiriyordu.
"Birinci Kuralı denemek öyle kolaydır ki şimdiye dek buna hiç gerek duymadım. Ama bu deney basittir."
Baley ağzından derin bir nefes aldı. Sonra da ağır ağır verdi. "Ne demek istediğinizi açıklar mısınız? Onu burada deneyebileceğinizi mi söylemek istiyorsunuz?"
"Evet, Tabii. Buraya bakın, Bay Baley, bunu bir benzetmeyle açıklayabilirim. Bir tıp doktoru olsaydım ve bir hastamın kan şekerini ölçmem gerekseydi, o zaman bir kimya laboratuvarına ihtiyacım olurdu. Hastanın bazal metabolizmasını ölçmem, korteks fonksiyonunu denemem, doğuştan bir bozukluk olup olmadığını saptayabilmek için genlerini kontrolden geçirmem gerekseydi, türlü karmaşık aygıt isterdim. Ama öte yandan elimi gözlerinin önünde dalaştırarak hastanın kör olup olmadığını anlardım. Ya da nabzına bakarak ölüp ölmediğine karar verirdim."
"Şunu anlatmaya çalışıyorum: İncelenen organ ne kadar önemliyse, gereken aygıtlar da o ölçüde basit olur. Robotlar bakımından da durum aynıdır. Birinci Kural robotların temelini oluşturur. Bu her şeyi etkiler. Beyine Birinci Kural yerleştirilmemiş olduğu takdirde bir robot uygun tepkileri gösteremez. Bu türlü biçimlerde belli olur."
Dr. Gerrigel konuşurken cebinden yassı, siyah bir cisim çıkardı. Bu açıldığı zaman küçük bir kitap okuyucu halini aldı. Robot uzmanı buna İyice eskimiş bir makarayı yerleştirdi. Yine elini cebine soktu. Bu kez çıkardıkları arasında bir kronometre, birleştirildikleri zaman üç ayrı ölçülü, sürgülü bir hesap cetveli halini alan, küçük beyaz plastik parçalan vardı. Bu cetvelin üzerindeki yazılar Baley'e yabancı geldi.
Dr. Gerriger kitap okuyucuya eliyle vurarak hafifçe gülümsedi. Sanki deney yapma fikri onu neşelendirmişti. "İşte bu benim, Robotik El kitabım... Bu olmadan hiçbir yere gitmem. Bunun giysilerimin bir parçasını oluşturduğunu söyleyebilirim." Mahcup bir tavırla kıkır kıkır güldü. Kitap okuyucunun ucunu gözlerine dayadı. Parmaklarıyla ayar düğmelerini usul usul çevirdi. Okuyucu hırıldayarak döndü, sonra da durdu. Robotik uzmanı gururla, "Yerli endeks." dedi. "Bunu ben kendim yaptım." Okuyucunun altı ağzını örttüğü için sesi biraz boğuk çıkıyordu. "Bunun sayesinde bir hayli zaman kazanıyorum. Ama şimdi bunun önemi yok, öyle değil mi? şimdi bakalım... Hım... İskemleni yakınıma çeker misin, Daneel?"
Robot istenileni yaptı. Uzmanın hazırlıkları sırasında adamın yaptıklarını dikkatle ama sakin sakin izlemişti.
Baley tabancasını tekrar Daneel'e doğru çevirdi..
Ondan sonra olanlar detektifin hem aklını karıştırdı, hem de onu düş kırıklığına uğrattı. Dr. Gerrigel görünüşte anlamsız sorular sordu, bazı hareketler yaptı. Arada sırada üçlü sürgülü hesap cetveline ve bazen de kitap okuyucuya bakıyordu.
Uzman bir ara, "Aralarında beş yaş olan iki yeğenim var." dedi. "Küçüğü kız. Büyüğünün cinsiyeti nedir?"
Daneel, "Verilen bilgi bunu açıklamam için yeterli değil." diye cevap verdi. Baley de kendi kendine, böyle olacağı belliydi, dedi.
Ama Dr. Gerrigel kronometresine bir göz attıktan sonra, sağ elini olabildiğince yana doğru uzattı. "Sol elinin üçüncü parmağıyla, orta parmağımın ucuna dokunur musun?"
Daneel bu istenileni çabucak ve kolaylıkla yaptı.
Dr. Gerrigel'in deneyi tam on beş dakika sonra tamamlandı. Adam son sessiz hesap için sürgülü cetvelinden yararlandı. Sonra da bunu hafif çatırtılarla parçalarına ayırdı. Kronometresini cebine attı. Okuyucudaki 'el kitabı' makarasını çıkardı. Portatif aygıtı kapattı.
Baley kaşlarını çattı. "Hepsi bu kadar mı?"
"Evet, hepsi bu kadar."
"Ama saçma bu! Ona Birinci Kural konusunda hiçbir şey sormadınız."
"Ah, azizim, Bay Baley, yapmayın. Bir doktor küçük kauçuk bir çekiçle dizinize vurduğu zaman, bu sayede dejeneratif bir sinir hastalığınız olup olmadığını anladığına inanmıyor musunuz? Gözlerinize dikkatle baktığı ve bebeğin ışığa gösterdiği tepkiyi ölçtükten sonra morfin gibi bazı alkoloidlere alışmış olabileceğinizi söylemesi sizi şaşırtıyor mu?"
Baley, "Pekala." dedi. "Kararınız nedir?" "Daneel'in beynine Birinci Kural iyice yerleştirilmiş!" Robotçu elini kesin bir tavırla salladı.
"Olamaz!" Baley'nin sesi boğuklaşmıştı.
Dr. Gerrigel her zamankinden daha da dimdik ve kaskatı kesildi. Hem de gözle görülecek bir biçimde. Gözleri kısıldı, bakışları sertleşti. "işimi bana öğretmek niyetinde misiniz?"
"Beceriksiz olduğunuzu kastetmedim." Baley iri elini yalvarırcasına uzattı. "Ama yanılmış olamaz mısınız? Asenion olmayan robotlarla ilgili teoriyi kimsenin bilmediğini söylediniz Bir âmâ körler alfabesinin yardımıyla bir kitabi okuyabilir. Ya da sesli yazıcıyla. Ama sizin o kör alfabesinin ya da sesli yazıcının varlığından bile haberiniz olmadığını düşünelim. Büyük bir dürüstlükle, 'Bu adamın gözleri görüyor, çünkü şu şu kitap filmleri okumuş,' diyemez misiniz? Böyle bir hata yapamaz mısınız?"
Robotik uzmanı yeniden nazikleşti. "Evet, ne demek istediğinizi anlıyorum. Ama bir kör yine de kitabı kendi gözlerinin yardımıyla okuyamaz. İşte benim denediğim de buydu. Bu benzetmeyi daha ileri götürmeme izniniz var değil mi? Bana inanın. Asenion olmayan bir robot şunu şunu yapabilir ya da yapamaz. Ama R. Daneel'in beynine Birinci Kuralın yerleştirilmiş olduğu kesin."
"O mahsus yanlış cevap vermiş olamaz mı?" Baley boş yere çabalıyordu ve kendisi de bunun farkındaydı.
"İmkansız. Bir robotla bir insan arasındaki farklardan biri de budur. Bir insan ya da bir memeli hayvan beyni bilinen hiçbir matematik formülüyle analiz edilemez. Bu yüzden de hiçbir cevap kesin sayılamaz. Ama bir robotun beyni tümüyle analiz edilebilir. Yoksa böyle bir beyin yapılamaz zaten. Belirli dürtülere karşı gösterilecek kesin tepkileri biliriz. Hiçbir robot yalan söyleyemez, mahsus yanlış cevap veremez. Robotun kafasında böyle bir kavram bile yoktur."
"O halde olayı inceleyelim. R. Daneel kalabalık bir insan grubuna silahıyla nişan aldı. Bunu kendi gözlerimle gördüm. Evet, ateş etmedi. Ama silah çektiği için Birinci Kural onda bir tür nevroza neden olmaz mıydı? Böyle bir şey olmadı. Daneel sonradan son derecede normal davrandı."
Robotik uzmanı elini kararsızca çenesine götürdü. "Bu anormal bir durum."
R. Daneel birdenbire, "Hiç de değil." dedi. "Ortak Elijah, demin benden aldığın silaha bir bakar mısın?"
Baley sol elinde tuttuğu atom tabancasına bir göz attı.
R. Daneel ısrar etti. "Şarj yatağını aç. İyice incele."
Baley olasılıkları hesapladı. Sonra kendi silahını ağır ağır yanındaki masaya bıraktı. Hızlı bir hareketle robotun silahını açtı. Sonra şaşkın şaşkın, "Ama bu boş." diye mırıldandı.
R, Daneel başını salladı. "Evet, gerçekten boş. Dikkatle bakarsan silahın hiçbir zaman şarj edilmemiş olduğunu da görürsün. Zaten silahın ateşleme mekanizması da yok. Yani kullanılacak durumda değil."
Baley, "Yani sen kalabalığa boş bir silahla mı nişan aldın?" diye sordu.
R. Daneel, "Yanımda silah bulundurmak zorundayım." diye açıkladı. "Yoksa sivil polis rolünü başarıyla oynayamazdım. Ama yanımda dodurulabilecek, kullanılabilecek bir silah olsaydı, kazara bir insanı yaralayabilirdim. Tabii bu da akim almayacağı bir şeydi. Sana bunu olaydan sonra anlatacaktım. Ama öfkelenmiştin ve beni dinlemedin."
Baley acı acı elindeki işe yaramayan atom tabancasına baktı ve usulca, "Hepsi bu kadar sanırım, Dr. Gerrigel." dedi. "Yardımlarınız için teşekkür ederim."
Baley dışarıdan yemek getirtti. Ama maya fındık çöreği ve kraker üzerine konulmuş pahalı bir tavuk dilimi getirildiği zaman sadece boş gözlerle yiyeceklere baktı. Düşünce dizileri kafasında dönüp duruyorlardı. Uzun yüzünde çizgiler büyük bir sıkıntıyla derinleşmişti. zalim bir Dünyada yaşıyordu. Gerçek olmayan, altüst edilmiş bir Dünyada. Nasıl olmuştu bu? Yakın geçmiş geride sisli, olmayacak bir düş gibi uzanıyordu. Bu Juluis Enderby'nin odasına girdiği ve kendisini cinayet ve robotlardan oluşan bir kâbusun ortasında bulduğu zaman başlamıştı. "Tanrım... Her şey başlayalı daha elli saat olmuş."
Baley cinayetin çözümünü ısrarla Uzay Kentinde aramıştı. İki kez R. Daneel'i suçlamıştı. Bir keresinde onun robot kılığında bir insan olduğunu iddia etmişti. İkincisindeyse robot olduğunu kabul etmişti. Ama her defasında Daneel'in katil olduğunu söylemişti. Her iki seferde de suçlamaları boşa çıkmıştı.
Baley'i zorluyorlardı. Detektif istememesine karşın New York'u düşünmeye başlıyordu. Ve dün geceden beri buna da cesareti yoktu. Bazı sorular kafasını yumrukluyorlardı ama bunları dinlememeye çalışıyordu. O soruları duyduğu an dayanamayarak cevap verecekti. Ah, Tanrım, o yanıtlan kabul etmek istemiyordu.
"Life! Life!" Biri Baley'i omzundan yakalamış şiddetle sarsıyordu.
Baley kımıldandı, "Ne var, Phil?"
Derecesi 5 S. olan sivil memur Philip Norris bir iskemleye oturarak ellerini dizlerine dayadı. Öne doğru eğilerek dikkatle Baley'nin yüzüne baktı. "Nen var senin? Son zamanlarda durmadan uyku ilacı mı alıyorsun? Gözlerini bir noktaya dikmiş öyle oturuyordun. Seni gören ölmüş olduğunu sanırdı." Seyrelmeye başlamış olan sarı saçlarını düzeltti. Birbirine yakın gözleriyle Baley'nin öğle yemeğine aç aç baktı. "Tavuk! Artık bunu neredeyse doktor reçetesiyle alacaksın!"
Baley bitkince, "Al, birazını ye." dedi.
Nezaket galip geldi. Norris, "Ben de biraz sonra çıkıp yemeğe gideceğim." diye mırıldandı. "Sen ye onu... Ha, sahi... bizim müdürle neler oluyor?"
"Ne?"
Norris kayıtsız bir tavır takınmaya çalıştı ama ellerini huzursuzca oynatıp duruyordu. "Haydi, haydi, ne demek istediğimi pekala anladın. Müdür döneli beri odasından çıkmıyorsun. Ne oluyor? Yoksa yakında terfi mi edeceksin?"
Baley kaşlarını çattı. Büronun iç siyasetiyle ilgili bu sözler gerçek Dünyaya dönmesini sağlar gibi oldu. Norris de aynı yıllarda polisliğe başlamıştı. Adam müdürün Baley'i resmen tercih ettiğini gösteren belirtileri gözden kaçırmamaya çalışıyordu.
Baley, "Neden terfi edeceğim ki?" dedi. "Bana inan. Ortada bir şey yok. Hiçbir şey. Müdürü istiyorsan, onu sana hediye etmek hoşuma giderdi. Yakub adına! Al onu, gitsin!"
Norris, "Beni yanlış anlama." diye cevap verdi. "Terfi etmen beni ilgilendirmez. Ama müdürü etkileyebiliyorsun, o zaman senden çocuğa yardım etmeni isteyeceğim."
"Hangi çocuğa?"
Bu sorunun yanıtlanmasına gerek yoktu. Yerine R. Sammy'nin geçmesi için işten çıkarılmış olan Vincent Barrett adlı delikanlı, odanın bir köşesinden ayaklarını sürüyerek yaklaşıyor, elindeki kepi huzursuzca çeviriyordu. Gülümsemeye çalışırken çıkık elmacık kemiklerinin üzerindeki deriler titreşti.
"Merhaba, Bay Baley."
"Ah, merhaba Vince. Nasılsın bakalım?"
"Pek de iyi sayılmam, Bay Baley." Delikanlı etrafa âdeta aç aç bakıyordu.
Baley, yarı ölü halde, dedi kendi kendine Ama benden ne istiyor? Duygularının şiddetinden neredeyse dudakları kıpırdayacaktı. Usulca, "Çok üzgünüm, oğlum." diye mırıldandı. Başka ne söyleyebilirdi ki?
"Düşündüm de... yani... belki yeni bir yer açılmıştır, dedim."
Norris, Baley'e sokularak onun kulağına fısıldadı. "Birinin böyle şeylere engel olması gerekiyor. Yakında Chenlow'u da atacaklar."
"Ne?"
"Bunu duymadın mu?"
"Hayır, duymadım. Allah kahretsin! 3 S. o! On yıldan beri çalışıyor."
"Orası öyle. Ama bacakları olan bir makine onun işini yapabilecek. Chenlow'dan sonra sıra kime gelecek bakalım?"
Genç Vincent Barrett bu fısıldaşmaların farkında değildi. O kendi düşüncelerini izlemekle meşguldü. "Bay Baley?"
"Evet, Vince?"
"Ne diyorlar biliyor musunuz? Esir-altı dansözü Lyrane Millane'in aslında bir robot olduğunu söylüyorlar."
"Gülünç bu."
"Öyle mi? İnsana çok benzeyen robotlar yapıldığından söz ediyorlar. Bunun için bir tür plastik deri kullanıyorlarmış."
Suçlu suçlu R. Daneel'i düşünen Baley söyleyecek söz bulamadı. Sadece, "Hayır." der gibi başını salladı.
Çocuk, "Etrafta biraz dolaşmamın bir sakıncası yok değil mi?" diye sordu. "Eskiden çalıştığım bu yeri görmek biraz rahatlamamı sağlıyor"
"Dolaş, oğlum."
Delikanlı uzaklaştı. Norris onun arkasından bakıyorlardı.
Norris mırıldandı. "Galiba Ortaçağcılar haklı..."
"Yani tekrar toprağa mı dönelim? Bunu mu söylemek istiyorsun, Phil?"
"Hayır. Ben robotları kastediyordum. Toprağa geri dönmek mi? Hah! Yaşlı Arzın sonsuz bir geleceği var. Bizim robotlara hiç ihtiyacımız yok, işte o kadar."
Baley, "Sekiz milyar insan ve uranyum tükenmek üzere! Arzın geleceği nasıl sonsuz oluyor? diye sordu.
"Uranyum tükenirse ne olur? Başka gezegenlerden getirtiriz. Ya da başka nükleer işlemler keşfederiz, insanlığı durdurmak imkansızdır. Life. Bu konuda iyimser olmalı ve insan beynine güvenmelisin. En büyük kaynağımız zekâ ve bu hiçbir zaman tükenmeyecek." Norris iyice heyecanlanmıştı şimdi. "Bir kere güneş gücünden yararlanabiliriz. Hem de milyarlarca yıl boyunca. Merkür'ün yörüngesinin içine uydular yerleştiririz. Bunlar enerji toplayıcıları görevi yaparlar. Arza ışınla enerji alırız."
Baley bu projenin yeni bir şey olmadığını biliyordu. Bilim alanının sınırında kalan bazı plancılar yüz elli yıldan beri bu fikirle oyalanıyorlardı. Bunu dağılmadan elli milyon millik bir uzaklığı aşabilecek sıkı bir ışını yayınlayabilmenin imkansızlığı engelliyordu. Baley bunu Norris'e de söyledi.
Adam, "Gerektiği zaman o da yapılır." dedi. "Neden endişeleniyoruz?"
Baley sonsuz enerjiye kavuşan bir Arzı hayal etti. Nüfus artmaya devam edecekti. Maya fabrikaları genişleyecek, hidroponik kültür artacaktı. En gerekli olan şey enerjiydi. Madenler sistemdeki insanların yaşamadığı kayalık gezegenlerden getirilebilirdi. Su azaldığı takdirde bu da Jüpiter'in aylarından sağlanırdı. Gerekiyorsa okyanuslar dondurulur ve uzaya fırlatılırlardı. Böylece onlar da buzdan aycıklar halinde Arzın etrafında dalaşırlardı. Onlardan her zaman yararlanabilirlerdi. O arada boşalan okyanusların dipleri sayesinde işlenilecek toprak artmış olurdu. Yaşanılacak yer de. Titan'ın metan atmosferi ve Umbrlei'in donmuş oksijeninden de yararlanılırdı. Böylece Arzdaki karbon ve oksijen korunur, hatta arttırılırdı.
Baley, ama Fastolfe buna ne derdi, diye düşündü. Trilyon insanın yaşadığı bir Dünya. Tabii ya! Ama bu insanların hayatı da ithal edilen su ve havaya, elli milyon mil ötedeki karmaşık depolardan verilecek enerjiye bağlı kalacak. İnanılmayacak kadar güvensiz bir şey olacak bu. Sisteme yayılan mekanizmanın küçük bir parçasının biraz bozulması her şeyi altüst edebilirdi. Arz her zaman felaketten sadece bir kıl payı uzakta olacaktı.
Baley, "Bence nüfusun fazlalığını başka bir gezegene göndermek daha iyi olur." dedi. Bu, Norris'in söylediklerinden çok hayalinde canlandırdığı görünüme verilen bir cevaptı.
Norris acı bir neşeyle, "Bizi kim ister?" diye sordu.
"Boş bir gezegene gidebiliriz."
Norris ayağa kalkarak Baley'nin omzuna vurdu. "Lije, tavuğunu ye ve kendini topla. Durmadan uyku hapı yutuyorsun sanırım." Gülerek uzaklaştı.
Baley dudaklarını neşesizce bükerek Norris'in arkasından baktı. Norris bu söylediklerimi etrafa yayacak. Bizim şakacılar da ancak birkaç hafta sonra yakamı bırakacaklar... Her büroda "Öyle şakacılar bulunurdu. Neyse, hiç olmazsa genç Vincent, robot ve derece düşürülmesi konulan kapanmış olmuştu. İçini çekerek çatalını soğumuş olan, yağsızca ve kaslı tavuk etine batırdı.
Baley maya fındık çöreğinin son lokmasını yutarken, R. Daneel de o sabah kendisine verilmiş olan masadan kalkıp detektife yaklaştı.
Baley sıkıntıyla robota baktı. "E?"
R.Daneel, "Müdür Enderby odasında yok." dedi. "Ne zaman döneceğini de bilmiyorlar. R. Sammy'e o odaya geçeceğimizi, içeriye müdürden başka kimseyi sokmamasını söyledim."
"O odada ne yapacağız?"
"Orada daha rahatlıkla konuşabiliriz. Bundan sonra ne yapmamız gerektiğine karar vermemiz gerek. Herhalde sen de benimle aynı fikirdesin. Araştırmadan vazgeçecek değilsin."
Aslında Baley'nin tek istediği şey de buydu. Ama bunu robota açıkça söylemesi olanaksızdı. Ayağa kalkarak önden Enderby'nin bürosuna gitti.
İçeri girince de, "Pekâlâ, Daneel." dedi. "Ne var?"
Robot, "Ortak Elijah." diye karşılık verdi. "Dün geceden beri kendinde değilsin. Kafa dalgalarında kesin bir değişiklik var."
Baley'nin aklına birdenbire korkunç bir şey geldi. "Sen telepatik misin yoksa?" diye haykırdı. O kadar sarsılmış olmasaydı bunu düşünmeyecekti bile.
R. Daneel, "Hayır." dedi. "Ne münasebet."
Bir an paniğe kapılmış olan Baley rahatladı. "O halde kafa dalgalarımdan söz ederek ne demek istiyorsun?"
"Ben sadece benimle paylaşmadığın bir duyguyu tanımlamak için o deyimi kullandım."
"Ne duygusu?"
"Bunu açıklamak zor, Elijah. Beni başlangıçta Uzay Kentindekilerin adına insan psikolojisini incelemem için yarattıklarını biliyorsun."
"Evet, biliyorum. Sonra adaletin yerini bulmasını isteyen bir devre eklediler ve sen de detektif oluverdin." Baley sesindeki alayı gizlemeye çalışmadı bile.
"Öyle, Elijah. Ama orijinal yapım temelde aynı kaldı. Aslında bu serebro-analiz için hazırlanmıştı."
"Beyin dalgalarını analiz etmek için mi?"
"Evet. Uygun bir alıcı olduğu takdirde bu direkt elektrot bağlantısı olmadan alan ölçümleriyle başarılabilinir. Ve benim kafam böyle bir alıcıdır. Bu prensip Arzda da uygulanmıyor mu?"
Baley bunu bilmiyordu. Soruya aldırmayarak ihtiyatla, "Beyin dalgalarını ölçtüğün zaman eline ne geçiyor?" diye sordu.
"Düşünceleri okumuyorum, Eiljah. Sadece duyguları biraz seziyorum. En önemlisi bir insanın kişiliğini, tavırlarını ve buna neden olan gizli dürtüleri inceleyebiliyorum Örneğin, Müdür Enderby'nin cinayet sırasındaki koşullar altında bir insanı öldüremeyeceğini ben fark ettim."
"Ve senin bu sözün üzerine Enderby'nin katil olduğundan şüphelenmekten vazgeçtiler, öyle mi?."
"Evet. Bunu güvenle yapabilirlerdi. Bu bakımdan ben çok nazik bir makineyim."
Baley'nin aklına yine bir şey geldi. "Bir dakika! Müdür Enderby'nin kendisine serebro-analiz uygulandığından haberi yoktu değil mi?"
"Onu kırmak yersiz olurdu."
"Yani orada durdun ve Enderby'e baktın, öyle mi? Ne makine kullanıldı, ne bir şey. Elektrotlar, ibreler, grafik kâğıtları da yoktu."
"Tabii! Ben tam bir üniteyim."
Baley öfke ye üzüntüyle dişlerini alt dudağına batırdı. Detektif bunun elinde kalan tek çelişki, cinayeti Uzay Kentinden birinin işlediğini iddia etmek için son yol olduğunu düşünmüştü.
R. Daneel, Enderby'e serebro analiz uygulandığını söylemişti. Ama bir saat sonra polis müdürü böyle bir terimi duymadığını açıklamıştı. doğruyu söylüyormuş gibi de bir hali vardı. Baley, cinayet işlediğinden şüphelendikleri için serebro analiz uygulanan bir insan, bu işlemin ne olduğunu da öğrenirdi, diye düşünmüştü. Elektrotlar ve grafiklerle elektroensefalografik ölçüleri alınan, böyle sarsıcı bir olay geçiren bir insan bu işlemi unutur mu?
Ama şimdi bu tutarsızlık da ortadan kalkmıştı. Müdüre serebro-analiz uygulanmıştı ama onun bundan haberi yoktu. R. Daneel gerçeği söylemişti. Enderby de öyle.
Baley sert sert, "Serebro-analiz sana benim hakkımda neler açıklıyor?" diye sordu.
"Endişelisin, üzgünsün."
"Ah, nasıl da anladın? Tabii endişeli ve üzgünüm."
"Ama geçirdiğin bu sarsıntının asıl nedeni içinde bazı karşıt isteklerin birbirleriyle çarpışmaları. Bir yandan mesleğinin prensiplerine bağlısın ve bu yüzden dün etrafımızı saran Arzlıların hazırladığı bu komployu iyice incelemeyi istiyorsun. Ama aynı derecede güçlü başka bir istek seni aksi yöne doğru çekiyor. Beyin hücrelerinin elektrik alanında çok belirgin bunlar."
Baley heyecanla bağırdı. "Beyin hücrelerim bana vız gelir! O 'komplo' diye tanımladığın şeyi araştırmanın neden bir yaran olmayacağını sana anlatacağım. Bunun cinayetle bir ilişkisi yok. Önce bir ilişkisi olabileceğini düşündüm.
Bunu itiraf ediyorum. Dün mutfakta tehlikede olduğumuzu sandım. Ama sonra ne oldu? Peşimize takıldılar. Şeritlerde onlardan kolaylıkla kurtulduk. Böylece olay da sona erdi. İyi örgütlenmiş, her şeyi göze alan bir grup böyle mi davranırdı? Sonra oğlum nerede kaldığımızı kolaylıkla öğrendi. Buraya telefon ederek adresi aldı. kim olduğunu açıklamasına bile gerek kalmadı. Bizim kurnaz komplocular bize zarar vermek niyetinde olsalardı, aynı şeyi yapabilirlerdi."
"Bize zarar vermek niyetinde değiller miydi?"
"Olmadıklar? ortada. Kargaşalık çıkarmak isteselerdi, bunu ayakkabı mağazasında başlaTabilirlerdi, Ama bir tek adam ve bir tek atom tabancasının karşısında uysalca gerilediler. Bir robot ve bir silah karşısında. Senin ne olduğunu sezdikleri an, silahla ateş edemeyeceğini de anlarlardı. Onlar Ortaçağcı. Zararsız deliler. Sen bunu bilemezsin ama benim hatırlamam gerekirdi. Budalaca, melodrama kaçan şeyler düşünmeseydim bunu hatırlardım da."
"Hangi tipte insanların Ortaçağcı olduklarını kesinlikle biliyorum! Buradaki hayatı fazla katı bulan, gerçekte var olmayan geçmiş bir yaşamı hayal eden, yumuşak başlı insanlar. Hayalciler. Bir kişi yerine bir akıma serebro-analiz uygulayabilseydin, bu insanların da Julius Endesby gibi cinayet işleyemeyecek kimseler olduklarını anlardın."
R. Daneel ağır ağır, "Bu açıklamalarını oldukları gibi kabul edemem." dedi. "Ne demek istiyorsun?" "Fikrini çok çabuk değiştirdin. Ayrıca arada tutarsızlıklar da var. Dr. Gerrigel'i akşam yemeğinden saatlerce önce aradın. O sırada yemek kesemden haberin yoktu. Yani katil olduğumdan henüz şüphelenmiyordun. O halde Dr. Gerrigel'i neden buraya çağırdın?"
"Senden o sırada da şüphe ediyordum." "Ve dün gece uykunda konuştun." Baley'nin gözleri irileşti. "Ne söyledim?" "Birkaç kez aynı şeyi tekrarladın. "Jessie." dedin. Yanılmıyorsam karını kastediyordun."
Baley'nin büzülen kasları gevşedi. Adam titrek bir sesle, "Bir kâbus gördüm." diye açıkladı. "Bunun ne olduğunu biliyor musun?"
"Tabii ben kâbus görmedim, göremem. Sözlükte bunun 'kötü bir rüya' olduğu yazılı."
"Rüyanın ne olduğunu biliyor musun?"
"Yine sadece sözlükteki anlamını biliyorum. Uyku diye tanımlanan, bilinçli düşüncenin geçici olarak durdurulduğu sırada görülen ve gerçek sanılan hayaller."
"Pekâlâ. Bu tanımlamayı kabul ediyorum. Hayaller... Ama bazen bu hayaller insana öyle gerçekmiş gibi geliyor ki... Ben de rüyamda karımın tehlikede olduğunu gördüm. İnsanlar çoğu zaman böyle rüyalar görürler. Ona seslendim. Kâbus sırasında böyle şeyler de olur. Bana inanabilirsin."
“Sana memnunlukla inanırım. Ama bu aklıma bir şey gelmesine neden oldu. Jessie robot olduğumu nasıl öğrendi?"
Baley'nin alnında ter tanecikleri beliriverdi. "Yine bu konuyu mu tartışacağız? O söylenti..."
"Sözünü kestiğim için üzgünüm, ortak Elija, ama kentte söylenti dalaştığı yok. Öyle olsaydı bugün kentin havası iyice elektriklenirdi. Büroya gelen raporları inceledim. Öyle bir şey olmadığını da öğrendim. Ortalıkta söylentiler dalaştığı yok. Onun için... karın gerçeği nasıl öğrendi?"
"Yakub adına! Ne söylemeye çalışıyorsun? Karımın o grubun üyelerinden olduğunu... olduğunu mu sanıyorsun..."
"Evet, Elijah."
Baley ellerini sıkıca birbirlerine kenetledi. "Jessie o grubun üyesi değil. Bu konuyu artık tartışmayacağız."
"Senden böyle bir şey beklemezdim, Elijah. Görevin yüzünden beni iki kez cinayet işlemekle suçladın."
"Şimdi bunun acısını mı çıkarıyorsun?"
"Bu sözlerle ne demek istediğini anladığımdan pek emin değilim. Benden şüphelenmeye hazır olmanı takdirle karşıladım. Bazı nedenlerin vardı. Yanlış nedenlerdi bunlar ama doğru da olabilirlerdi. Aynı derecede güçlü kanıtlar karından şüphelenilmesi gerektiğini de gösteriyor."
"Yani o katil mi? Kahretsin! Jessie can düşmanına bile bir kötülük edemez. Kentten dışarıya bir adım bile atamaz... Bunu yapamaz... Eğer et ve kandan yapılmış bir adam olsaydın sana..."
"Ben sadece Jessie'nin de komploculardan olduğunu söylüyorum. Bence onun da sorguya çekilmesi gerekir."
"Kesinlikle olmaz! Olmaz! şimdi beni dinle. Ortaçağcılar bizim canımızı yakmak istemiyorlar. Uyguladıkları yöntem farklı. Ama seni kentten uzaklaştırmaya çalıştıkları kesin. Belli bir şey bu. Ortacağcıiar bunu psikolojik bir saldırıyla sağlamaya çalışıyorlar. Hayatı senin için çekilemez bir hale sokmak amacındalar. Benim için de. Çünkü ben de seninle beraberim. Jessie'nin karım olduğunu kolaylıkla öğrendiler. Ve robot olduğun haberinin onun kulağına erişmesini de sağladılar. Jessie diğer insanlardan farksızdır. Robotlardan hoşlanmaz. Benim bir robotla işbirliği yapmamı da istemez. Özellikle bunun benim için tehlikeli olacağına inanırsa. Tabii Ortacağcılar Jessie'ye böyle olacağını da fısıldamışlardır. Bu manevranın çok etkili oldu
ğu kesin. Jessie bütün gece bana bu işten vazgeçmem ya da bir yolunu bulup seni kentten göndermem için yalvardı durdu."
R. Daneel, "Karının sorguya çekilmesini engellemeye, onu korumaya çalışacaksın tabii." dedi. "Ama aslında bu ileri sürdüğün fikirlerden .hiçbirine inanmadığın da belli."
Baley homurdandı. "Sen kendini ne sanıyorsun? Bir detektif değilsin. Bu binadaki ensefalografa benzer bir serebro-analiz makinesisin sen. Kafan, bacakların ve kolların var. Ve konuşabiliyorsun. Ama yine de bir makineden başka bir şey değilsin. Kafana uydurma bir devre taktıkları için bir detektif olmuş değilsin. Sen ne biliyorsun ki? Sesini kes ve düşünme işini de bana bırak."
Robot sakin sakin sakin, "Sesini alçaltman daha iyi olur sanırım, Elijah." dedi. "Evet, ben senin gibi bir detektif değilim. Ama yine de basit bir noktaya dikkatini çekmek istiyorum."
"Dinleyecek değilim."
"Lütfen dinle. Yanılıyorsam, bunu bana söylersin. Bunun kimseye bir zararı da olmaz. Sorun şu : Dün gece koridordaki telefonla Jessie'yle konuşmak için daireden çıktın. Ben senin yerine oğlunun gitmesini önerdim. Sen o zaman bir babanın oğlunu tehlikeye atmasının Arzlıların bir geleneği olmadığını söyledin. Peki ama, bir annenin oğlunu tehlikeye atması bir gelenek mi?"
Baley, "Hayır, ne münasebet? diye başladı, sonra da durakladı.
R. Daneel, "Ne demek istediğimi anlıyorsun." dedi. "Normal koşullarda Jessie tehlikede olmandan korksaydı ve seni uyarmak isteseydi, bu işi kendisi yapardı. Kendi hayatını tehlikeye atar ve oğlunu yollamazdı. Bentley'i yollamasından şu anlaşılıyor: Jessie kendisinin bunu güvenle yapamayacağını ama oğlu için bir tehlike olmadığını düşünüyordu. Jessie komplocuları tanımasaydı, böyle düşünmesi için bir neden de olmazdı. Öte yandan Jessie örgütten olsaydı, kendisini gözetleyeceklerini, peşini bırakmayacaklarını ama Bentley'nin farkına varmayacaklarını ve oğlunun böylece sana ulaşacağını bilirdi. Bilirdi, dedim, Elijah."
Baley'nin yüreğine indi sanki. "Bir dakika... Pek ince bir mantık dizisi bu..." Sözlerini tamamlayamadı.
Müdürün masasındaki işaret durmadan yanıp sönüyordu. R. Daneel, Baley'nin buna cevap vermesini bekledi. Ama adam çaresiz bir tavırla işarete bakıyordu. Robot bağlantıyı sağlayan düğmeye bastı.
"Ne var?"
R. Sammy'nin sesi duyuldu. Robot her zamanki gibi kelimeleri ezip büzerek, "Burada bir hanım var." dedi. "Lije'yi görmek istiyor. Ona Lije'nin işi olduğunu söyledim ama gitmeye yanaşmadı. Adı Jessie'ymiş."
R. Daneel sakin sakin, "Onu içeri al." diye emretti. Sonra da kahverengi gözleriyle Baley'nin öfke ve korku dolu gözlerine baktı.