ON YEDİ

Baley soğukkanlılıkla saatine baktı. 21.451 gösteriyordu. İki saat çeyrek dakika sonra gece yarısı olacaktı. Baley sabah altıdan önce kalkmıştı. İki buçuk gün boyunca sinirleri öylesine gerilmişti ki, şimdi ona her şey biraz gerçek değilmiş gibi gözüküyordu.

Piposunu ve içinde değerli birkaç tütün kırıntıcığının bulunduğu kesesini açtı. Kendisini zorlayarak sakin sakin, "Bütün bunlar ne anlama geliyor, Daneel?" diye sordu.

R. Daneel, "Anlayamadın mı?" dedi. "Durum apaçık değil mi?"

Baley sabırla, "Anlayamadım." diye karşılık verdi. "Durum da apaçık değil."

Robot, "Biz buraya Arzı saran kabuğu kırmak, insanları yeniden yayılmaya ve gezegenlere gitmeye zorlamak için geldik." dedi. "'Biz' den kastim Uzay Kentindekiler."

"Bunu biliyorum. Bildiğim bir şeyi boş yere uzun uzun anlatma lütfen."

"Böyle yapmam gerekiyor, çünkü bu nokta çok önemli. Dr. Sarton'u öldüren kimsenin cezalandırılmasını istedik. Bunun Dr. Sarton'u yeniden yaşatacağına inandığımız için değil. Bu bakımdan başarısızlığa uğramak gezegenimizdeki, Uzay Kentinin aleyhinde olan politikacıların durumlarının güçlenmesine yol açacaktı."

Baley ani bir öfkeyle bağırdı. "Ama şimdi kendi isteğinizle gezegeninize dönmeye hazırlandığınızı söylüyorsun! Neden? Tanrı aşkına, neden? Sarton olayının esrarını aydınlatmak üzereyim. Böyle olduğu belli, yoksa beni işten uzaklaştırmak için bu kadar uğraşmazlardı. Bana sonuca erişmek için gereken her şeyi öğrenmişim gibi geliyor. Cevap burada, bir yerde gizli olmalı." Parmağını deli gibi şakağına vurdu "Bir tek cümle yanıtı bulmamı sağlayacak. Bir kelime." Gözlerini sıkıca yumdu. Sanki son altmış saatin buzlu bir pelteye benzeyen olayları birdenbire berraklaşıp saydamlaşacakmış gibi. Ama öyle olmadı. Baley titreyerek derin bir nefes aldı. Utanç duyuyordu. Kendisine sadece sessizce bakan soğuk ve duygusuz bir makinenin karşısında zayıflığını açıklamış, rezil olmuştu. Sert bir tavırla, "Neyse, bunları bir yana bırakalım." dedi. "Uzaycılar neden gidiyorlar?"

Robot, "Projemiz tamamlandı." diye açıkladı. "Arzın yeni gezegenlere yayılacağından eminiz."

"Demek birden iyimserleşiverdin?" Detektif piposundan ilk nefesi çekti. Yatıştırıcı ilk tütün dumanının duygularına daha hâkim olmasını sağladığını fark etti.

"Öyle oldu. Biz Uzay Kentliler uzun bir süre Arzın ekonomisini değiştirmeye çalıştık. Böylece gezegeninizi değiştireceğimize inanıyorduk. Kendi C/Fe kültürümüzü yaygınlaştırmak için çabaladık. Çeşitli kentlerin hükümetleri bizimle işbirliği yaptılar. Çünkü bunu uygun buluyorlardı. Ancak yirmi beş yıl boyunca uğraşmamıza karşın yine de başarılı olamadık. Olanca gücümüzle çabaladıkça, bize karşı koyan Ortaçağcılar iyice güçlendiler."

Baley, "Bütün bunları biliyorum." dedi. Sonra da, yararı yok, diye düşündü. Bunu kendi bildiği biçimde anlatacak. Tıpkı bir plak gibi. Sessizce R. Daneel'e haykırdı. "Seni makine!"

R. Daneel konuşmasını sürdürdü. "Taktiklerimizi değiştirmemiz gerektiğini fikrini ilk ortaya atan D. Sarton oldu. 'Bizimle aynı şeyleri isteyen bir grup Arzlı bulmalıyız." dedi. 'Ya da bunları istemeleri sağlanacak kimseleri. Onlara cesaret vererek, teşvik ederek bunu yabancı değil, yerli bir akım haline sokabiliriz.' Zor olanı, amaçlarımıza uygun Arzlıları bulabilmekti. Sen, kendin, bizim için ilgi çekici bir deney oldun."

Baley sordu. "Ben mi? Ben mi? Ne demek istiyorsun?"

"Polis müdürünün seni teklif etmesine sevindik. Psişik analizine bakarak senin yararlı br örnek olacağına karar vermiştik. Seninle karşılaşır karşılaşmaz sana serebro-analiz uyguladım. Ve o zaman haklı olduğumuz da anlaşıldı. Sen becerikli, pratik bir insansın, Elijah. Arzın geçmişi konusunda romantik hayallere kapılmıyorsun. Ama bu geçmiş seni sağlıklı bir biçimde ilgilendiriyor. Arzın günümüzdeki kent kültürüne inatla, sıkıca sarıldığın yok. Biz, Arzlıları yıldızlara tekrar senin gibi insanların götürebileceklerini anladık. İşte Dr. Fastolfe'un dün sabah seni görmeyi çok istemesinin bir nedeni de buydu.

"Tabii bir bakıma kişiliğinin pratik yanı insanı sıkacak kadar ağır basıyordu. Örneğin bir ideale fanatikçe bağlanmış olan bir insanın her zaman gücünün üstünde sayılan bir şeyi bir anda başarabileceğini kabul etmedin. Böyle bir fanatik, bu ideal yanlış olsa bile böyle bir şeyi başarabilirdi. Yani değerli saydığı her şeyin baş düşmanı olduğunu düşündüğü birini öldürmek için gece kırlardan geçebilirdi. İşte bu yüzden cinayetin bir hile olduğunu kanıtlamaya kalkışman bizi şaşırtmadı. Bu kadar inatçı ve cüretli olduğunu tahmin ediyorduk. Bir bakıma bu deneyimiz için senin aradığımız adam olduğunu bize kanıtladı."

"Tanrı aşkına, ne deneyi?" Baley yumruğunu masaya indirdi.

"Seni Arzın sorunlarının gezegenlerin kolonileştirilmesiyle çözülebileceğine inandırma deneyi."

"Eh, beni inandırdınız. Bunu itiraf ediyorum."

"Evet, bunu uygun bir ilacın yardımıyla sağladık."

Baley'nin ağzı bir karış açık kaldı. Dişlerinin arasından kayan piposunu telaşla yakaladı. şimdi gözlerinin önünde Uzay Kentindeki kubbenin altında olanlar canlanmıştı. R. Daneel'in gerçekten bir robot olduğunu öğrenmiş ve müthiş bir şok geçirmişti. Yavaş yavaş kendisine geliyordu. R. Daneel düzgün parmaklarıyla kolunu çimdikliyordu. Cildinin altındaki koyu renkli bir hipo-iğnesi belli oluyordu. Sonra bu eriyip gitmişti.

Detektif boğulurcasına, "O hipo-iğnesinde ne vardı?" dedi.

"Seni endişelendirecek hiçbir şey yoktu, Elijah. Sadece kafanı yeni fikirleri daha kolay alacak bir hale getirecek hafif bir ilaç."

"Bu yüzden bana söylenilen her şeye inandım. Öyle mi?"

"Pek de değil. Temel düşünce düzenine aykırı olan hiçbir şeye inanamazdın. Hatta deneyin sonuçları bizi düş kırıklığına uğrattı. Dr. Fastolfe senin bir fanatik halini alacağını ve bu konudan başka bir şeyi düşünmeyeceğini sanmıştı. Onun yerine sen sadece fikri biraz beğendin, iste o kadar. İşe duygularını karıştırmadan. Pratik yanın daha fazlasını engelledi. Bu bizim tek umudumuzun yine de romantikler olduğunu anlamamızı sağladı. Ne yazık ki, bütün romantikler Ortaçağcıydılardı ya da ileride öyle olacaklardı."

Baley birdenbire kendisiyle gururlandı. İnatçılığı yüzünden memnun oldu. Uzaycıları düş kırıklığına uğrattığı için sevindi. Bir başkasının üzerinde deneyler yapsınlar, diye düşündü. Sonra da vahşi bir öfkeyle, "Ve artık çabalamaktan vazgeçtiniz ve gezegeninize dönüyorsunuz öyle mi?" diye güldü.

"Hayır, hiç de değil. Sana birkaç dakika önce Arzın yeni gezegenlere yayılacağına inandığımızı söyledim ya. Bize cevabı sen sağladın."

"Ben mi sağladım? Nasıl?"

"Francis Clousarr'a kolonizasyonun yararlarından söz ettin. Heyecanla konuştun sanırım. Üzerinde yaptığımız deney hiç olmazsa bu yararı sağladı. Ve Clousarr'ın serebro-analiz nitelikleri değişti. Belli belirsiz bir biçimde tabii. Ama değişti."

"Yani Clousarr'ı haklı olduğuma ikna mt ettim? İşte buna inanamam."

"Bir kimseyi bu kadar kolaylıkla ikna edemezsin, Ama serebro-analizin belirttiği değişiklikler Ortaçağcıların kafalarının böyle düşüncelere karşı kapalı olmadığını bize kesinlikle gösterdi. Daha sonra ben de bir deney yaptım. Maya Köyünden ayrılırken, Clousarr'ın beynindeki değişikliklerden ikinizin arasında neler geçtiğini tahmin etmiştim. Bu yüzden göç etmek isteyenler için bir okul açılabileceğini, böylece çocuklarının geleceğini güven altına alabileceğini söyledim. Clousarr bu fikri red etti. Ama beyin alanında yine de bir değişiklik oldu. O zaman en uygun saldırı yolunun bu olduğunu da anladım." R. Daneel bir an durduktan sonra sözlerini sürdürdü. "Ortaçağcılar yeni ufuklar anıyorlar. yol açmak istiyorlar. Bu istek yüzünden dikkatlerini Arza veriyorlar. Çünkü bu çok yakın geçmişte de çok güçlü bir gezegenmiş. Ama daha uzaklardaki Dünyalar hayali de yine buna benzeyen bir şey. Romantikler bu ideali kolaylıkla benimseyebilirler. Clousarr'ın senin bir tek nutkun üzerine bu fikrin çekiciliğini hissetmesi gibi...

"İşte, gördüğün gibi, biz Uzay Kentdekiler başarılı olduk ama önce bunun farkında değildik. Kabul ettirmek istediğimiz yöntemlerden çok biz, kendimiz Arzlıları sarsıyorduk. Arzdaki romantik güdüler bizim yüzümüzden berraklaşarak Ortaçağcılık akımı halini aldı. Onları örgütlenmeye zorladı. Sonuçta gelenekleri bozmak İsteyen kent görevlileri değil, Ortaçağcılar. Durumun aynı kalması bu görevlilerin daha işine geliyor. Hemen Uzay Kentinden ayrılır ve devamlı varlığımızla Ortaçağcıları sinirlendirmezsek, o zaman onlar da Arza, sadece Arza sıkıca bağlanıp kalmazlar. Geride tanınmayan birkaç insan ve benim gibi robotlar bırakabiliriz. Onlar senin gibi fikrimizi beğenmiş olan Arzlılarla birlikte sözünü ettiğim gibi yıldızlara göç etmek isteyenler için bir okul açabilirler. Böylece Ortaçağcılar da sonunda Arza bağlanıp kalmazlar. Tabii robotlara ihtiyaçları olacaktır. Onları ya bizden alırlar ya da kendileri yaparlar. Kendilerine uygun bir C/Fe kültürü de geliştirirler." R. Daneel için uzun bir konuşma sayılırdı bu. Robot da bunu fark etmişti. Kısa bir sessizlikten sonra ekledi. "Bütün bunları neden seni kıracak bir şey yapmam gerekebileceğini açıklamak için anlattım."

Baley acı acı, bir robot bir insana zarar vermemelidir, diye düşündü. Ama bunun ileride o insanın iyiliğini sağlayacağını kanıtlayabildiği takdirde durum değişir. Sonra, "Bir dakika." dedi. "Ben yine pratik bir şeyden söz edeceğim. Kendi gezegenlerinize döneceksiniz. Bir Arzlının bir Uzaycıyı öldürdüğünü ama onun cezalandırılmadığını söyleyeceksiniz. O zaman Dış Dünyalar Arzdan tazminat isteyecekler. Seni uyarıyorum, Daneel. Artık Arz böyle davranışlara katlanacak halde değil. Bir mesele çıkacağından emin olabilirsin."

"Öyle bir şey olmayacağından eminim, Elijah. Gezegenimizdeki tazminat istemeye kalkışacak kimseler aslında Uzay Kentinin sona erdirilmesi için ısrar eden insanlardı. Onlara Uzay Kentinin ortadan kaldırıldığını söyler ve tazminat istememeleri için hepsini ikna ederiz. Zaten öyle yapmayı da düşünüyoruz. Arz huzur içinde yaşayacak."

Ve Baley dayanamayarak bağırdı, "Peki, ben ne olacağım?" Sesi umutsuzluktan boğuklaşmıştı. "Uzay Kenti istediği için Müdür Enderby de Dr. Sarton'un ölümüyle ilgili soruşturmayı hemen sona erdirecek. Ama R. Sammy olayıyla ilgilenmeyi sürdürecekler. Çünkü suçlunun bürodan biri olduğundan eminler. Enderby pek kısa bir süre sonra aleyhimde türlü kanıt toplayacak. Bunu biliyorum. Her şey önceden hazırlandı zaten. Derecemi düşürecekler, beni kovacaklar, Daneel. Jessie'yi düşünmek zorundayım. Ona 'suçlu' damgasını vuracaklar. Sonra Bentley..."

R. Daneel, "Nasıl bir durumda olduğunu anlamadığımı sanma, Elijah." dedi. "Ama insanlığın iyiliği için uğraşılırken ufak tefek haksızlıklara da katlanmak gerekir. Dr. Sarton da geride eşini, iki çocuğunu, anne ve babasını, bir ablasını ve pek çok dostunu bıraktı. Katili bulup cezalandırılmadığı için de üzülüyorlar."

"Neden burada kalıp katili bulmuyorsun?"

"Artık buna gerek yok ki."

Baley acı acı, "O olayın bizi yakından izlemek için bir bahane olduğunu neden itiraf etmiyorsun?" diye sordu. "Dr. Sarton'u kimin öldürdüğü sizi hiç ilgilendirmiyordu."

R. Daneel sakin sakin, "Aslında bunu öğrenmek isterdik." dedi. "Ama değerler konusunda hiçbir zaman kendimizi aldatmadık. Yani insanlığın mı, yoksa bir kişinin mi daha değerli olduğu konusunda. Araştırmayı sürdürmek artık çok uygun bulduğumuz bir durumu altüst edebilir. Ne kadar zarar vereceğimizi önceden tahmin edemeyiz."

"Yani katil Ortaçağcıların en önemlilerinden biri olabilir, öyle mi? Ve Uzaycılar şu ara yeni buldukları dostlarını kızdırmayı da istemiyorlar."

"Bu durumu ben böyle açıklamazdım. Ama sözlerin yine de doğru."

"Adalet devren nerede kaldı, Daneel? Bu adalet mi sence?"

"Adalet derece derecedir, Elijah. Bazen önemsiz olanı önemlisiyle uyum sağlayamaz. O zaman önemsiz olana aldırmazsın."

Baley'nin kafası şimdi sanki R. Daneel'in pozitronik beynindeki içerisine girilmesi imkansız mantık kalesinin etrafında dalaşıyor ve zayıf bir taraf, br açıklık arıyordu. "Sen, kendin, katili merak etmiyor musun, Daneel? Detektif olduğundan söz ettin. Bunun ne anlama geldiğini biliyor musun? Bir araştırmanın bir işten çok daha önemli bir şey olduğunun farkında mısın? Bir savaştır bu, bir meydan okuma. Kafan, katilinkiyle çarpışır. Bir zekâ savaşına girişir. Savaştan kaçacak, yenilgiyi kabul mu edeceksin?"

"Araştırmayı sürdürmenin bir yararı olmayacaksa... Evet."

"Kendini sanki bir şeyi kaybetmiş gibi hissetmeyecek misin? Katilin kim olduğunu merak etmeyecek misin? Hafif de olsa hoşnutsuzluk duymayacak mısın? Merakını giderememiş olman seni rahatsız etmeyecek mi?" Baley'nin zaten güçlü olmayan umutları konuşurken gitgide zayıfladı. İkinci kez kullandığı 'merak' kelimesi detektife dört saat önce Francis Clousarr'a söylediği sözleri hatırlattı. O sırada bir insanla bir makine arasındaki farkları çok iyi açıklamıştı. Bu farklardan biri de merak olmalıydı. Altı haftalık bir kedi yavrusu gerçekten meraklı bir hayvandı. Ama meraklı bir makine olabilir miydi? İnsana çok benzese bile merak duyması mümkün müydü?

R. Daneel'in sözleri Baley'in bu düşüncelerinin birer yankısıydı sanki. "Meraktan kastin nedir?"

Baley durumu idare etmeye çalıştı. "Biz daha fazla bilgi edinmek için duyulan isteği 'merak' diye tanımlarız."

"Böyle bir istek bende de oluyor. Tabii bu bilgi bana verilen bir görevi yerine getirebilmem için gerektiği zaman."

Baley alayla mırıldandı. "Tabii... Örneğin, Arza özgü garip gelenekleri öğrenmek için Bentley'nin kontak lenslerini soruyorsun."

R. Daneel alayın farkında değilmiş gibiydi. "doğru. Ama aslında senin 'merak' sözcüğünü bilgiyi amaçsızca arttırmak isteği için kullandığını sanıyorum. Tabii bu da sadece beceriksizlik sayılır. Beni beceriksizlik etmeyecek biçimde hazırladılar."

İşte böylece Elijah Baley aradığı "cümleyi" duymuş oldu. O bulanık pelte titredi, duruldu ve ışıltılı, berrak bir hal aldı.

R. Daneel konuşurken Baley'nin ağzı bir karış açıldı ve öyle de kaldı. Bu fikir tüm ayrıntılarıyla birdenbire kafasında belirmiş olamazdı. Mantığa aykırıydı bu. Bilinçaltının derinliklerinde bir yerde dikkatle, ayrıntıların üzerinde durarak olayı incelemişti. Bir varsayım kurmuştu ama sonra bir tek çelişki duraklamasına neden olmuştu. Üzerinden atlanılamayacak, altından geçilemeyecek, yana itilemeyecek bir engel. Bu çelişki var olduğu sürece varsayımı da düşüncelerinin derinliklerinde gömülü kalmıştı. Bilincinin araştırmaları da gerçeği yakalamasını sağlayamamıştı.

Ama istediği cümleyi bulmuş, o çelişki de ortadan kaybolmuştu. Baley her şeyi biliyordu artık.

Kafasında çakan bu Şimşek Baley'i birdenbire müthiş canlandırdı. Detektif hiç olmazsa birdenbire R. Daneel'in zayıf noktasının ne olabileceğini anladı. Düşünen bir makinenin zayıf tarafıydı bu. Baley telaşla, umutla, o her şeyi harfi harfine yerine getiriyor sanırım, diye düşündü. Olaylara tümüyle gerçekçi açıdan bakıyor olmalı...

Sonra R. Daneel'e, "Yani." dedi. "Uzay Kenti projesi bugün sona erdi. Sarton soruşturması da öyle. Bunu mu söylemek istiyorsun?"

R. Daneel sakin sakin başını salladı. "Uzay kentindekiler böyle karar verdiler."

"Ama bugün sona ermedi ki." Baley saatine baktı. On buçuk olmuştu. "Gece yarısına daha bir buçuk saat var."

R. Daneel bir şey söylemedi. Düşünüyor gibiydi.

Baley hızlı hızlı konuşmaya başladı. "Proje gece yarısına kadar devam edecek. Sen benim iş arkadaşımsın ve soruşturmayı sürdüreceğiz." Telaşı yüzünden sanki telgraf yazdırıyormuş gibi konuşuyordu. "Eskisi gibi devam edelim. Bırak çalışayım. Bunun sizinkilere bir zararı dokunmaz. Tersine onlar için çok yararlı da olur. Yemin ediyorum. Zarar verdiğimi düşündüğün an beni engellersin. Bütün istediğim bir buçuk saat."

R. Daneel, "Söylediklerin doğru." diye cevap verdi. "Bugün sona ermedi. Ben bunu düşünemedim, ortak Elijah."

Baley yine "Ortak Elijah" oluvermişti.

Detektif güldü. "Yanılmıyorsam ben Uzay Kenti'ndeyken Dr. Fastolfe cinayet yerinin filme alındığından söz etti."

R. Daneel, "Yeri filme aldı." dedi.

Baley sordu. "O filmin bir kopyasını getirtebilir misin?"

"Evet, ortak Elijah!"

"Ama şimdi! Hemen!"

"Büronun vericisini kullanmama izin verirlerse bu işi on dakikada hallederim."

işin halledilmesi bundan da kısa sürdü. Baley şimdi titreyen elleriyle tuttuğu küçük, aluminyum küpe bakıyordu. Uzay kentinden yayınlanan gizli güçler bu küpün içine belirli bir atomik biçimi çizmişlerdi.

Aynı anda Polis Müdürü Julius Enderby kapıda belirdi. Baley'i gördü ve yuvarlak yüzündeki endişeli ifade de kayboldu. şimdi adamın suratında gitgide artan bir öfke vardı. Ama yine de kararsızca, "Buraya hak, Lije." dedi. "Yemek yemen amma da uzun sürdü."

"Çok yorgundum, müdür bey. Geç kalmanıza neden olduysam özür dilerim."

"Bunun önemi yok ama... odama gelmen daha iyi olacak."

Baley R. Daneel'e bir göz attı ama robot ona bakmıyordu. Birlikte yemekhaneden çıktılar

Julius Enderby masasının önünde ayaklarını yere vura vura bir aşağı bir yukarı dalaşıyordu. Bir aşağı bir yukarı. Baley onu seyrediyordu. Aslında hiç de sakin değildi detektif. Arada sırada saatine bir göz atıyordu.

22.45

Müdür gözlüğünü alnına doğru iterek baş ve işaret parmağıyla gözlerini ovuşturdu. Bu yüzden gözlerinin etrafında kırmızı lekeler belirdi. Sonra gözlüğünü taktı. Camların arkasından Baley'e bakarak gözlerini kırpıştırdı.

Birdenbire, "Lije." dedi. "Williamsburg güç santraline en son ne zaman gittin?"

Baley, "Dün." diye karşılık verdi. "Bürodan ayrıldıktan sonra. Saat on sekizde ya da bunu biraz geçe sanırım."

Enderby başını saladı. "Bunu neden bana söylemedin?"

"Söyleyecektim. Henüz ifade vermiş değilim ki."

"Orada ne işin vardı?"

"Geçici olarak bize verilen apartmana gitmek için santralin bir kapısından girdim, diğerinden çıktım."

Müdür birdenbire Baley'nin önünde durdu. "Bu açıklama yeterli değil, Lije. Hiç kimse bir yere gitmek için bir güç santralinden geçmez."

Baley omzunu silkti. Peşlerine Ortaçağcıların takıldığını, şeritleri hızla aştıklarını anlatması yersiz olacaktı. Özellikle şu ara. "elime R. Sammy'nin ölümüne neden olan alfa püskürtücüsünü çalma fırsatının geçtiğini imaya mı çalışıyorsunuz? O halde size Daneel'in o sırada yanımda olduğunu hatırlatacağım. Daneel santralde hiç durmadığıma, hızla diğer kapıdan çıktığıma ve yanımda bir alfa püskürtücüsü olmadığına tanıklık edebilir."

Müdür ağır ağır koltuğuna oturdu. R. Daneel'in tarafına bakmadı, robotla konuşmaya da kalkmadı. Tombul beyaz ellerini masaya dayayarak, bunlara yüzünde derin bir üzüntüyle baktı. "Lije, ne söyleyeceğimi, ne düşüneceğimi bilmiyorum. O... iş... iş arkadaşının tanıklığına güvenme... Mahkemede tanıklık edemez."

"Yine de alfa püskürtücüsünü çalmadığımı ısrarla söyleyeceğim."

Enderby'nin parmaklan titreşti, birbirlerine dalandı. "Lije, Jessie neden bugün seni görmeye geldi?"

"Bunu bana daha önce de sordunuz, müdür bey. Aynı cevabı vereceğim. Ailemizle ilgili bir sorun için."

"Francis Clousarr bana bilgi verdi, Lije."

"Ne tür bilgi?"

"Clousarr bazı açıklamalarda bulundu. Tehlikeli gizli Ortaçağcı örgütünün üyeleri arasında Jezebel Baley adlı bir kadının da bulunduğunu söyledi."

"Onun doğru kimseyi kastettiğinden emin misiniz? Kentte bir sürü Baley var."

"Ama 'Jezebel Baley' çok olamaz."

"Clousarr bu adı kullandı, öyle mi?"

"'Jezebel,' dedi. Bunu kulaklarımla işittim. Sana başka birinden duyduğum bir şeyden söz etmiyorum, Lije."

"Pekala. Jessie, kafasız insanlardan oluşan, zararsız önemsiz bir grubun üyesiydi. Toplantılara katılmak ve kendisini maceraperest bir kadın gibi görmekten başka bir şey de yapmadı."

"Ama İnceleme Kurulu bu olaya bu gözle bakmayacaktır, Lije."

"Yani beni R. Sammy gibi bir hükümet malına zarar vermekle suçlayarak işten kovacaklar ve tutuklayacaklar mı?"

"Öyle bir şey olmayacağını umarım, Lije. Ama durum çok kötü. Her şey senin aleyhinde. Herkes R. Sammy'den hoşlanmadığını biliyor. Karının bugün öğleden sonra onunla konuştuğunu görmüşler. Jessie ağlıyormuş ve söylediklerinin bir kısmını da duymuşlar. Zararsız sözlermiş bunlar. Ama her şeyi birbirine ekleyerek iki kere ikinin dört ettiğini söyleyebilirler, Lijel R. Sammy'nin konuşmasının tehlikeli olacağını düşündüğünü iddia edebilirler. Ve o silahı ele geçirmek için fırsat da bulmuşsun."

Baley, Enderby'nın sözünü kesti. "Jessie aleyhindeki kanıtlan ortadan kaldırmak niyetinde olsaydım, tutup Francis Clousarr'ı buraya getirir miydim? Adamın, Jessie konusunda R. Sammy'den çok daha fazla bilgisi olduğu anlaşılıyor. Bir şey daha var. Ben güç santralinden, Jessie, R. Sammy'le konuşmadan on sekiz saat önce geçtim. Ben kahin miyim? O kadar önceden R.Sammy'i onadan kaldırmam gerektiğini anladım ve o alfa püskürtücüsünü mü aldım?"

Müdür, "Bunlar önemli noktalar." dedi "Ben elimden geleni yapacağım. Çok üzgünüm,. Lije."

"Öyle mi? R. Sammy'i gerçekten benim öldürdüğüme inanıyor musunuz, müdür bey?"

Enderby ağır ağır, "Ne düşüneceğimi bilemiyorum, Lije." diye mırıldandı. Seninle açık konuşuyorum."

"O halde ben size ne düşünmeniz gerektiğini söyleyeceğim. Müdür bey, bu dikkatle hazırlanmış, pek ayrıntılı bir tuzak. Bir iftira!"

Müdür kaskatı kesildi. "Buraya bak, Lije. Körcesine saldırmaya başlama! Kendini bu biçimde savunmaya kalkışırsan seni anlayışla da karşılamazlar. Çok suçlu bu mazereti kullanmıştır."

"Beni anlayışla karşılamalarını istediğim yok. Ben sadece gerçeği söylüyorum. Sartors cinayetinin iç yüzünü öğrenmemem için ayağımı kaydırmaya çalışıyorlar. Ama beni tuzağa düşürmeye çalışan dostuma acıyorum. Çünkü o çok geç kaldı."

"Ne?"

Baley saatine baktı. On bir olmuştu. Detektif, "Bana bu tuzağı kimin kurduğunu biliyorum." dedi. "Dr. Sarton'un nasıl ve kim tarafından öldürüldüğünü öğrendim. Bunu açıklamam, katili yakalamam ve soruşturmayı sona erdirmem için bir saatim var."