8

Çoklu Duyusal Deneyimlerle Zihinsel Bir Resim Boyayın

Bir açıklamayı, sözler ve resimlerle anlatmak, yalnızca sözlerle anlatmaktan daha iyidir.

– DR. RICHARD MAYER, PSİKOLOG,

KALİFORNİYA ÜNİVERSİTESİ, SANTA BARBARA

SU, ANCAK ONA SAHİP OLMADIĞINIZDA duygusal olarak canlılık kazanır. O zaman düşündüğünüz tek şey su olur. Michael Pritchard, 2004’de Hint Okyanusu tsunamisi ve 2005’te Katrina Kasırgası olaylarından sonra taşınabilir bir su filtre sistemi icat etmek için esinlenmişti. O olaylarda insanlar güvenli içme suları olmadığı için öldü ya da hastalandı. Pritchard, pis suyu içilebilir suya çeviren, taşınabilir LIFESAVER filtresini icat etti. 2009’da Pritchard icadı hakkında bir TED sunumu yaptı. Üç milyondan fazla kez izlenip her girişimcinin gıpta edeceği bir ilgi kazandı.

Pritchard, sunumu, eski püskü giysiler içinde, çamurlu bir alandan kokmuş kirli suyu çıkaran küçük bir oğlanın fotoğrafıyla açtı. “Şimdi görüyorum ki hepiniz bu birkaç gün içinde konferansta sizin için sağlanan suyu içmektesiniz. Ve eminim hepiniz bunun güvenli bir kaynaktan geldiğini düşünüyorsunuz,”126 diye başladı anlatmaya. “Ama ya değilse? Ya bunun gibi bir kaynaktansa? O zaman istatistikler şimdi yarınızın ishalden mustarip olacağınızı söyler.” Pritchard, basit ama çağrıştırıcı bir fotoğrafla ve izleyicinin kıpırdanmasına yol açan bir istatistikle dikkatlerini hemen kazanmıştı (ağızları açık bırakan bir an). Ve henüz yeni başlıyordu.

Sunumunun üçüncü dakikasında Pritchard, yakındaki Thames nehrinden aldığı suyla üç çeyreğini doldurduğu bir akvaryuma yaklaşır. Suyun çoğu berraktır, sadece biraz bulanıktır. “Düşünmeye başladım, yani Bangladeş’te bir sel bölgesinin ortasında olsaydık, su böyle görünmezdi. Böylece gittim ve içine ekleyecek bir şeyler buldum.” Bununla, Pritchard akvaryuma daha fazla su eklemeye başlar – göl suyu, kanalizasyon artığı ve gösterinin duygusal canlılığını gerçekten artıran bir hareketle, “arkadaşımın tavşanından bir hediye”.

Pritchard, bir aletle bu sudan biraz su çıkardı, birkaç kez pompaladı ve temiz, güvenli içme suyunu bir bardağa döktü. Suyu içti, sahnenin yakınında oturan Chris Anderson da içti. Bütün demo üç dakikadan fazla sürmedi.

Pritchard’ın sunumu, fotoğraflar, istatistikler ve demolardan oluşuyordu. Sunumunu özellikle unutulmaz yapan bir şey değildi – üçü birdendi.

Sır #8: Çoklu Duyusal Deneyimlerle Zihinsel Bir Resim Boyayın

Birden fazla duyuya hitap eden unsurlarla sunumlar yapın: görüntü, ses, dokunuş, tat ve koku.

Neden işe yarar: Unutmayın, beyin sıkıcı şeylerle ilgilenmez. Karşınızda büyüleyici görüntüler, çekici videolar, ilginç sahne malzemeleri, güzel sözler ve hikâyeyi hayata geçiren birden fazla ses varsa sıkılmak neredeyse olanaksızdır. Kimse sizden sunumunuza çoklu duyusal deneyimler katmanızı istemez, ama bir kez bunu deneyimlediler mi her dakikasından hoşlanırlar. Beyin çoklu duyusal deneyimler için can atar. İzleyiciniz neden sunumunuzu sevdiğini açıklayamayabilir; bu sizin küçük sırrınız olacaktır.

MULTİMEDYA DENEYİMLERİ ÖĞRENMEYİ GÜÇLENDİRİR

Birkaç yıl önce, Kaliforniya Üniversitesi Santa Barbara’da psikoloji profesörü ve multimedya öğrenmenin önemli destekçisi olan Dr. Richard Mayer’le konuşmuştum. “Multimedya Öğrenmenin Kavramsal Bir Teorisi” başlıklı bir çalışmada Mayer, kavramları açıklarken, çoklu duyusal –işitsel, görsel ve kinestetik gibi– girdi yöntemleri kullanmanın çok daha verimli olduğunu belirtir. Mayer’e göre, kavramsal psikolojide en önemli çalışma alanlarından biri, multimedyanın öğrencinin öğrenmesini nasıl geliştirdiğini anlamaktır.

Mayer’in deneylerinde, çoklu duyusal ortamlara –metin, resimler, animasyon ve video– maruz kalan öğrenciler, bilgiyi sadece okuyan ya da dinleyen öğrencilere göre, bazen değil, her zaman çok daha doğru hatırlamışlardır. Mayer, bu prensibin şaşırtıcı olmadığını söyler. Beynin, bir açıklamanın iki zihinsel temsilini –bir sözel model ve bir görsel model– kurmasına izin verildiği zaman, zihinsel bağlantılar sadece biraz daha kuvvetli değildir. Çok, çok daha kuvvetlidir. Dokunmayı da eklerseniz zafer sizindir!

İki tür öğrenme (işitsel ve görsel) arasındaki farklar, “izleyicinin” yani bilgiyi öğrenen kişilerin malzemeye dair daha önceden bilgisi yoksa daha da çarpıcıydı. İçeriğe dair yüksek bilgisi olan öğrenciler, sadece dinlerken ya da okurken kendi zihinsel görüntülerini yaratabilirler.127

Yaptığınız en önemli sunumları düşünün – büyük olasılıkla konuya dair “düşük” ön bilgisi olan kişilere yapılmıştır:

Bu durumların her birinde, çoklu duyusal bir deneyim genellikle en iyi sonuçlara yol açar. Bu izleyiciler, kuşkucu ve ikna etmesi zor kişilerden oluşabilir ama davranışımızı yöneten psikolojiden muaf değillerdir. Görsel, işitsel ve dokunsal uyarmalara yanıt veririz.

İyi konuşmacılar bunu bilir ve ağırlıklı olarak duyulardan birine dayanan sunumlar hazırlarlar ama en az bir ya da iki duyuyu daha sunuma katarlar: görüntü, ses, dokunma, koku ve tat. Koku ve tadı bir sunuma koymak zordur, ama Pritchard, iki duyunun da izleyicinin fiziksel olarak dokunmadan nasıl uyarılacağına bir örnek sunmuştur (suyun nasıl koktuğunu ya da tadı olduğunu hayal eden birinin beyninde gerçekte suyu içmiş olduğundaki aynı bölgeler tetiklenir). Bu yüzden, koku ve tadı kenarda bırakarak görüntü, ses ve dokunmaya odaklanalım.

Görün

Sunum slaytlarında mümkün oldukça metin yerine resim kullanın. İzleyicinizin bilgiyi, resimler ve metnin bir karışımı olarak sunulduğunda hatırlaması, sadece metinle olduğundan çok daha olasıdır. Görme bütün diğer duyuların önüne geçtiğinden, bu bölümün büyük bir kısmını sunumunuzu görselleştirme tekniğine adıyorum. İzleyicinizi boyadığınız resimlerle bir yolculuğa çıkarmak kısmen sanat, kısmen de bilimdir. Fikirlerinizi görsel olarak ilgi çekici görüntülere aktarmak hakkında yaratıcı düşünmelisiniz. Otuz yıldır dünyanın en iyi zihinleri dünyanın her yerindeki TED izleyicisini güçlü, çekici, ilham verici ve unutulmaz görüntülerle etkisi altına almıştır. Fikirlerini böyle yayarlar.

Forbes.com’da liderlik ve iletişim hakkındaki köşe yazım için Sir Richard Branson’la söyleşi yapma fırsatım oldu. Branson’a, aklını başından alan bir sunum görüp görmediğini sordum. Yanıtı: Al Gore’un küresel ısınma sunumu.

“Al Gore narin gezegenimizde olağan şekilde iş yapmanın geri döndürülemez etkilerini anlattı. Kirli yakıt işlerindeki (havayolları, trenler) bir işadamının nasıl temiz teknoloji pazarlarını açıp daha iyi iş yapma yöntemleri başlatabileceği hakkında yapıcı bir tartışma yaptık. Bu benim, Virgin’in ulaşım kârının yüzde 100’ünü temiz enerjiye adamama ve daha çok şirketi; insan, gezegen ve kâra eşit derecede öncelik vermeye teşvik etmeme yol açtı.”128

– Sir Richard Branson, Virgin Group, kurucu

Al Gore’un Multimedya Sunumu İklim Değişimi Hareketini Ateşler

Eski ABD başkan yardımcısı Al Gore 2007’de küresel ısınma üstüne çalışması için Nobel Barış Ödülü’nü almıştır. Gore, bir önceki yıl Monterey’de TED konferansının en önemli konuşmacısıydı ve Uygunsuz Gerçek adında Oscar ödülü alan belgeselde meşhur ettiği aynı slaytlardan bazılarını gösterdi. Al Gore, Nobel Barış Ödülü’nü aldığında, TED online topluluğu, konferansta Gore’un sunumunu gören TED’cilere, onları nasıl etkilediğini ya da hayatlarını nasıl değiştirdiğini sordu. Yanıtlardan bazıları:

Al Gore’un TED’deki konuşması torunlarımın kuşağı için ne yapmam gerektiğine dair gözümü açtı ve artık her üstlendiğimiz girişimde dünyaya olan etkimizi düşünüyorum.

– Howard Morgan, risk sermayedarı

Gore’un iklim krizi üstüne TED sunumu hemen ilk anda sürükleyici ve ilham vericiydi –tutkusu çok belirgindi– beni de bu konuşmayı çocuklarımıza anlatmaya itti ve en büyük oğlumuz Charlie, şimdi on bir yaşında, tek kişilik bir küresel ısınma pazarlama makinesi oldu. Charlie kendi PowerPoint sunumunu yarattı ve tanıştığı hemen hemen herkese gösteriyor.

– Jeff Levy, CEO

Al Gore’un TED 2006 konuşması, hayatımda bir dönüm noktasıydı.

– David S. Rose, melek yatırımcı129

BUNLAR, KÜRESEL ISINMA TEHDİDİ, sebepleri ve insanların ne yapabileceği konusunda Gore’un sunumunu seyrettikten sonra ilham alan insanların yorumlarından sadece birkaçıdır.

Al Gore’un, Keynote sunum yazılımıyla tasarlanan slayt gösterisi, bilginin görsel sergilenmesinin nasıl eylemi teşvik etme gücü olduğuna şaşırtıcı bir örnektir. Şubat 2006’da Monterey’de toplanan TED izleyicisi, birkaç ay sonra filmde görünecek slaytları önceden görmüştü.

Uygunsuz Gerçek’in arkasındaki hikâye iki yıl öncesinde başlar. 27 Mayıs 2004’te, Gore, New York’ta Yarından Sonra filminin prömiyerinden sonra, bir kasaba toplantısında yaptığı iklim değişimi hakkındaki sunumunun kısaltılmış, 10 dakikalık bir versiyonunu yaptı. Yapımcı Laurie David izleyicilerin arasındaydı. “Daha önce görmemiştim ve afalladım,”130 dedi. “Akşam programı biter bitmez, ondan New York ve Los Angeles’taki liderler ve arkadaşlara bütün konuşmasını sunmam için izin vermesini istedim. Eğer tarihlere bağlı kalırsa bütün organizasyonu yapacaktım. Gore’un sunumu küresel ısınmaya dair gördüğüm en güçlü ve net açıklamaydı. Ve tanıdığım herkesin de bunu görmesini sağlamayı görev edindim.”

17.jpg

Laurie David’in gözlemini düşünün – görmüş olduğu en güçlü ve net açıklama. Eğer Gore küresel ısınma konusunu görselleştirmek için slaytlar kullanmasaydı, David’e buna dayalı bir film yapmak için ilham verme şansı pek az olurdu. David ondan esinlenmişti, çünkü tipik bir sunumdan çok bir film gibi görünen bir multimedya olayını deneyimlemişti.131

Eğer Gore destekleyici görseller olmadan sadece metni okusaydı, pek az sayıda insan ilham alır ya da ilgi duyardı. Fikirleri kaybolur ya da en iyi ihtimalle, konuya olağanüstü ilgi duyan çok küçük bir gruba hitap ederdi. Karmaşık bilginin görsel sergilenmesi, konuyu netleştirip anlaşılmasını kolaylaştırdı. Tablo 8.1’de Gore’un küresel ısınmanın basit ilmini nasıl açıkladığını görebilirsiniz. Soldaki sütun sözlerini gösterir; sağdaki sütun karşılık gelen slaytları ve görselleri bu kadar etkili yapan görsel animasyonları açıklar.

Gore, karmaşık malzemenin basit bir açıklama gerektirdiğini ve daha çok resmin izleyicinin kavramları anlamasına yaradığını anlamıştır. 4. bölümdeki Titanik kâşifi Robert Ballard’ı hatırlıyor musunuz? 2008 sunumunda 57 slayt vardı. Hiçbir slaytta söz yoktu! Keşfettiği etkileyici denizaltı dünyalarının fotoğraflarını ve sanatçı yorumlarını gösterdi ama hiç metin göstermedi. Neden? “Ben hikâye anlatıyorum, ders vermiyorum,” demişti Ballard bana.

Sunum tasarımı uzmanı ve Resonate’in (Yankı) yazarı Nancy Duarte, Al Gore’un küresel ısınma sunumunun slaytlarını yarattı. Nancy’yi çok iyi tanırım, estetik slayt tasarımı ve sunumların dünyayı nasıl gerçekten değiştirebileceği felsefesini paylaşırız. Bir TEDx konuşmasında, “Tek bir fikir bir dip dalgası başlatabilir, bir hareket için alev alma noktası olabilir ve gerçekten geleceğimizi yeniden yazabilir,”132 demişti Duarte. “Ama bir kir içinizde kalırsa güçsüzdür... eğer bir fikri yankı yapan bir şekilde iletirseniz değişim olur.”

Bildiğimiz haliyle PowerPoint’in Sonu

TED, bildiğimiz haliyle PowerPoint’in sonunu temsil eder. Hepimiz sıkıcı PowerPoint gösterimlerinden bıktığımız için artık onu tamamen öldürmenin zamanıdır. Açık konuşayım – PowerPoint’in bir araç olarak sonunu değil ama metinle ve madde işaretleriyle karmakarışık, geleneksel PowerPoint tasarımının sonunu savunuyorum. Ortalama PowerPoint slaytında 40 sözcük vardır. Bir TED sunumunda, 40’a yakın sözcük olan bir slayt bulmak neredeyse olanaksızdır ve bu sunumlar dünyadaki en iyiler arasında sayılır.

Brené Brown, Houston Üniversitesi, Sosyal Hizmet Lisansüstü Programı’nda araştırma profesörüdür. Daha önce tanıttığım sunumu “Savunmasızlığın Gücü” yedi milyondan fazla kez izlenmiştir. Brown, ortalama PowerPoint’in 40 sözcükten oluştuğu mesajını kaale almamıştı ve bu iyi olmuştu. Kalabalık slaytlar temadan uzaklaştırır; Brown’un slaytları anlatıyı tamamladı. Nasıl? Mümkün olan yerde sözlerin yerine şekiller kullandı. Sonuç olarak Brown, 40 sözcüğe varmadan önce 25 slayt kullandı, çoğu sunumda bu tek bir PowerPoint slaytındaki sözcük sayısıdır.

Örneğin Brown sunumuna, bir doktora öğrencisi olarak deneyiminin kişisel tarihiyle başladı. Araştırma profesörü ona, “Ölçemiyorsan yoktur,” dermiş. Sonraki iki dakika Brown konuşurken, izleyicisi sadece o cümleyi –profesöründen alıntı– gördü. Bunun peşine kişiler arası “bağlar” üstüne çalışması hakkında konuşurken, bir bebeğin annesinin elindeki parmaklarını gösteren bir slayt geldi. Brown slaytlarını, sözlü olarak anlattığı hikâyenin yerine değil de hikâyesine bir fon olarak kullanmasıyla izleyiciden iyi not aldı.

Brown’un TED.com sayfasından bazı yorumlar:

Olağanüstü, güçlü bir sunum. Her sözcüğünden zevk aldım.

– Melanie

Güçlü bir mesaj.

– Bill

18.jpg

Sahici içerik. Boşluk doldurma yok.

– Juliette

Bu izleyiciler Brown’un mesajından, içeriğinden ve hikâye yapısından etkilenmişti. Eğer Brown onları konuşurken kalabalık slaytlara zorunlu bıraksaydı mesaj kaybolacaktı. Neden? Çünkü beyin aynı anda birden fazla işlemi sandığınız kadar iyi yapamaz.

Aynı Anda Birden Fazla İş Yapmak Bir Efsanedir

Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde moleküler biyolog olan John Medina, “Aynı anda birden çok iş yapmak, dikkatinizi vermeye gelince, bir efsanedir,”133 der. Medina beynin bir seviyede çoklu işlem yaptığını kabul eder – aynı zamanda konuşup yürüyebilirsiniz. Ama beynin bir derse, konuşmaya ya da sunuma dikkatini vermesine gelince, birden çok işleme eşit miktarda dikkat veremez. “Açıkça söylersek, araştırmalar, çoklu işlem yapamadığımızı gösterir. Biyolojik olarak dikkat gerektiren girdileri aynı anda işleme yetimiz yoktur.”

Düşünün. İzleyicimizden aynı anda hem sözlerimizi dinlemelerini, hem de uzun bir PowerPoint slaytını okumalarını isterken onlara olanaksız bir yük yüklemez miyiz? İkisini birden yapamazlar! Öyleyse izleyicinin ilgisini nasıl canlı tutar, onlarla duygusal bir bağ kurar ve dikkatlerini dağıtmadan ilgisini nasıl çekersiniz? Bir kez daha, sinirbilimi bize yanıtı verir: Resim Üstünlüğü Etkisi (Picture Superiority Effect: PSE).

Resimler Üstündür

Biliminsanları, sözcükler yerine resimlerle sunulan kavramların hatırlanmasının daha olası olduğuna dair dağlar kadar kanıt üretmiştir. Basit ifadeyle, görseller önemlidir – hem de çok. Eğer bilgiyi duyarsanız, üç gün sonra o bilginin yüzde 10 kadarını hatırlamanız olasıdır. Fakat bir resim eklenince hatırlama oranınız yüzde 65’e fırlayacaktır. Bir resim bilgiyi, sadece sözleri dinlemekten altı kez daha fazla hatırlamanıza yarayacaktır.

“İnsan PSE’si gerçekten muhteşemdir,”134 diye yazar Medina. “Yıllar önce yapılan testler, insanların 2500 resimden fazlasını, gördükten birkaç gün sonra, her ne kadar her resmi sadece 10 saniye kadar görmüş olsalar da, en az yüzde 90 doğrulukla hatırlayabildiğini gösterdi. Bir yıl sonra, doğruluk oranları hâlâ yüzde 63 civarında dolaşıyordu... bu deneylerin arasına, genellikle metin ya da sözlü sunum gibi diğer iletişim yöntemleriyle karşılaştırmalar serpiştirilmişti. Genel sonuç: PSE ikisini de ezmişti. Hâlâ öyle.”

Beyinlerimiz görsel bilgiyi –resimler– metin ve sesten çok daha farklı işlemeye donanımlıdır. Biliminsanları, bu etkiye “çoklu biçimde öğrenme” derler: Resimler bir yerine birkaç kanalda, beyne çok daha derin ve anlamlı şifreleme deneyimi sağlayarak işlenir.

West Ontario Üniversitesi psikoloji profesörü Allan Paivio “ikili-kodlama” teorisini tanıtan ilk kişiydi. Teorisine göre, görsel ve sözel bilgi hafızamızda ayrı ayrı depolanır; görüntü, söz, ya da ikisi birden depolanabilir. Resim biçiminde öğrenilen kavramlar hem görsel hem sözel olarak kodlanır. Sözler sadece sözel olarak kodlanır. Başka bir deyişle, resimler beynimize daha derinden kazınır ve hatırlaması daha kolaydır. Örneğin, sizden köpek kelimesini hatırlamanızı istersem, beyniniz bunu sözel bir kod olarak kaydeder. Size bir köpek resmi gösterip köpek sözcüğünü hatırlamanızı istersem, kavram görsel ve sözel olarak kaydedilerek kavramı hatırlama şansınızı önemli ölçüde artıracaktır. Ancak eğer malzemeye yabancıysanız, bir TED sunumunda duyacağınız yeni bilgi gibi, kavramı resim ve sözlerle depolamak çok daha etkilidir.

fMRI çalışmaları Paivio’nun teorisini doğrulamıştır. Bugün resim ve sözlerle öğrenen öğrencilerin, sadece metinden öğrenen öğrencilere göre bilgiyi daha canlı hatırladığını biliyoruz. Araştırmacılar ayrıca, mulitmedya ilkesi terimini kullanır: Akılda tutma oranı; resimler ve sözler kullanıldığında, sadece sözlerin kullanıldığı durumlara göre daha yüksektir. Bunun, insanları eyleme geçirmeye teşvik ya da ikna etme amaçlı sunumların en iyi nasıl tasarlanıp sunulacağı konusunda çok büyük etkisi vardır.

Bill Gates Görsellerin Fanatiği Olur

Bill Gates, Microsoft’tan ayrılıp çalışmalarını hayır işlerine yönelttiğinden beri karmaşık konuları basit bir şekilde nasıl ileteceğini düşünür. Gates, karbon salınımını azaltmaktan eğitimde yeniliğe; çoğu çocuk, en yoksul iki milyar insanın daha iyi yaşamasına yardım etmeye kadar değişen konuları ele alır. Bunlar karmaşık çözümleri olan karmaşık sorunlardır. Karmaşık olmayan, Gates’in slaytlarıdır. Netlik ve resim üstünlüğünün modelidirler.

TED 2010’da Gates çok sevilen “Sıfıra Doğru Değişmek!” sunumunu yaptı. U2 solisti Bono sunumun ona “ümit verdiğini” söyler ve bunu tüm zamanların en sevdiği TED konuşmaları arasında sayar. Ortalama PowerPoint slaytının 40 sözcük içerdiğini söylediğimi hatırlıyor musunuz? Gates’in 40 sözcüğe varması için 15 slayt gerekti. Sözler yerine fotoğraflar ve resimler gösterdi. Gates’in ilk slaytı küçük bir Afrika köyünde yoksul çocukları gösteriyordu. “Enerji ve iklim bu insanlar için müthiş önemlidir. Aslında gezegendeki herkes için olduğundan daha önemli,”135 diye başladı. “İklimin kötüleşmesiyle, mahsulleri yıllarca büyümeyecek demektir. Çok yağmur olacak, yeterli yağmur olmayacak, işler dayanaksız çevre yüzünden değişecek. Bu da açlığa yol açacak, o belirsizliğe yol açacak, o huzursuzluğa yol açacak, yani iklim değişimleri onlar için korkunç olacak.”

Gates, karmaşık içeriği kolay anlaşılır kılmakta dikkate değerdir. Küresel ısınmayı yedi saniyede açıklayıp bunu yapmak için “dümdüz” bir görsel formül kullanmıştı. Gates’e göre, “CO2 salınır. Bu sıcaklık yükselmesine ve o sıcaklık yükselmesi de bazı olumsuz etkilere sebep olur.” Gates’in slaytı bir gökyüzü fotoğrafı üstünde görüntülendi. Şekil 8.2 Gates’in slaytının yeniden oluşturulmuş bir kopyasını gösterir.

19.jpg

Bir Küresel Hareket Başlatan Çırpılmış Yumurta Videosu

Bill Gates’in TED.com’da en sevdiği sunumlardan birinin David Christian’ın “18 Dakikada Dünyamızın Tarihi” olduğunu hatırlarsınız. Christian’ın sunumu duyulara, özellikle görme duyusuna hitap eder. İlk iki buçuk dakikasında gösterdiği slaytların hiçbirinde yazı yoktur.

Christian sahneye çıktı ve, “Önce bir video,”136 dedi. Sonra izleyici çırpılan bir yumurtanın videosunu gördü. Çok geçmeden, videonun tersten gösterildiği anlaşıldı, yumurta çırpılmıyor, beyazıyla sarısı birleşiyor ve kabuğa doğru yukarıya ilerliyordu.

Christian izleyiciye videonun onları huzursuz etmesi gerektiğini, çünkü doğal olmadığını söyledi. Evren bu şekilde işlemez.

Çırpılmış bir yumurta bulamaçtır. Bir yumurta güzel, sofistike, tavuk gibi, hatta daha sofistike şeylere dönüşebilen bir şeydir. En derinlerimizde evrenin bulamaçtan karmaşıklığa yolculuk etmediğini biliriz. Aslında bu içgüdü fiziğin en temel kanunlarından birinde, termodinamiğin ikinci kanunu ya da entropi kanununda yansıtılır. Bunun temel olarak söylediği şey, evrenin genel eğiliminin düzenden ve biçimden düzensizliğe, biçimsizliğe –aslında bulamaca– ilerlemek olduğudur. İşte bu yüzden video biraz tuhaf gelir.

TED.com izleyicileri Christian’ın sunumuna “ilgi çekici”, “harika” ve “müthiş” derler. Ancak slaytlar, resimler ve animasyonlar olmasa sunumu izlemesi çok zor olurdu. Slaytlar anlatının yerini almadı, hikâyeyi tamamladı.

Görselleri, sözleri tamamlamak için kullanın, tekrarlamak için değil.

– TED Emri

Bono Verilerle Kışkırtıyor

Bir TED sunumunda cinsel dokundurma yapmayı bir rock yıldızına bırakın. Bono, insanoğlunun aşırı yoksulluğu (günde 1,25 dolar olarak tanımlanmıştır) azaltmadaki ilerlemesini gösteren verileri sunduğunda aynen bunu yaptı. “Bel büken, iç parçalayan aşırı yoksulluk içinde yaşayan insan sayısı 1990’da dünya nüfusunun yüzde 43’üyken, 2000’de yüzde 33’e ve 2010’da yüzde 21’e düşmüştür,”137 dedi Bono arkasında istatistikler görünürken. “Günde 1,25 dolardan azla yaşıyorsanız, bu düşüş sadece veri değildir. Her şeydir. Bu hızlı geçiş, çaresizlikten çareye bir yoldur... Eğer mevcut eğilim devam ederse, 1,25 dolarla yaşayan insan sayısı 2030’a kadar sıfıra düşecek. Rakamlarla uğraşanlar için sıfır bölgesi erojen bölgedir,” dedi Bono, seyirci gülüp alkışlarken.

Bono’nun slaytları profesyonel olarak tasarlanmıştı ve bunu, hayati önem taşıyan, birkaç farklı izleyici grubunu hedefleyen, yeni müşteri ya da yatırım çekmek için önemli olan bir sunum yapacak herkese öneririm.

Bono’nun gösterisini TED.com’da izleyin ve bütün iyi sunum tasarımlarının ortak tekniğine dikkat edin: slayt başına bir konu. Çoğu konuşmacı verileri sunarken, izleyiciyi sayı ve grafik çığıyla yerle bir eder, hepsi tek bir seferde. Bono her bir istatistiği sunduğunda, rakam –ve sadece o rakam– slaytta göründü. Bono her bir veri göstergesi başına bir slayt geçti. Aşırı yoksulluğun 2000 yılından beri yarıya indiğini söylediğinde slaytta sadece “Aşırı Yoksulluk Yarıya İndi” yazıyordu. Rakamları ve verileri görsel olarak çekici kılmanın tekniği, dinleyicilerinizin içeriğinizin arkasındaki etkileyici istatistikleri fark edip önemsemelerini sağlamaktır.

Bono hayatın dünyanın yoksul insanlarının çoğu için daha iyiye gittiğini gösteren bir rakamlar listesiyle devam etti:

2000 yılından beri, hayat kurtaran ilaçlara ulaşan AIDS’li hasta sayısı sekiz milyon arttı. Sıtma. Sahara Çölü’nün güneyinde sekiz ülkede ölüm oranı yüzde 75 azaldı. Beş yaşın altında çocuklarda, çocuk ölümleri yılda 2,85 milyon azaldı. Bu her gün 7256 çocuğun hayatının kurtulması demektir. Müthiş. Son bir haftada hiçbir yerde bu rakam kadar önemli bir şey okudunuz mu?

20.jpg

Eğer paragrafı okuyup başka bir şey yapmazsanız, sinirbilimi, sizden üç gün sonra bilgiyi hatırlamanızı istersem yüzde 10 kadarını hatırlayacağınızı söyler. Fakat bir resim eklerseniz, akılda tutma oranınız bilginin yüzde 65’ine çıkar. Bono da tam olarak bunu yaptı. İçeriği sözlü olarak iletti ve verileri desteklemek için çoğunlukla görseller halinde multimedyayı kullandı.

Bono’nun multimedya sunumu, anime edilmiş tablolar, grafikler ve fotoğraflar içeriyordu. Tablolarınız ne kadar temiz sunulursa sunulsun, birilerinin gözleri tablo üstüne tablo gösteren slaytları şöyle bir geçecektir. Bu yüzden, Bono slaytları bölmek ve gözleri dinlendirmek için hikâyeler ve fotoğraflar eklemiştir. Ayrıca verilerin arkasındaki kişisel hikâyeleri de ortaya çıkararak onları hayata katmıştır.

“Günde yedi bin çocuğun hayatı kurtuldu. İşte bunlardan ikisi. Michael ve Benedicta. Bugün, büyük oranda hemşireleri Dr. Patricia Asamoah ve Global Fon sayesinde hayattalar.” Bono önce gelen iki cümleyi sunmadan önce iki slayt gösterdi. İlki, iki gülümseyen çocuğun, Michael ve Benedicta’nın yakın çekim resmiydi. İkincisi, küçük bir köy gibi görünen bir yerde Dr. Asamoah’ın bir fotoğrafıydı. Verileri bu şekilde vermeniz iyi olur: slayt başına bir istatistik (ya da tema), ardından beyne grafiklerin, tabloların, çizelgelerin monotonluğundan bir ara vermek için fotoğraflar ya da resimler. Her ne kadar Bono’nun hikâyelerini duymak uyarıcı olsa da, bu sunumun gerçek etkisi görselleri ustaca kullanmasında yatar.

32.000 Barbie Bebek

Fotoğrafçı Chris Jordan Barbie bebeklerle oynar. Şubat 2008’de Jordan, TED izleyicisine, dairesel şablonlara yerleştirilmiş elli kadar Barbie bebekle çektiği bir fotoğraf gösterdi. Jordan, ikinci bir fotoğrafa geçti –ilkinin daha geniş bir görüntüsü– bu, binlerce Barbie bebeği gösteriyordu. Eğer Barbie bebek olduklarını bilmeseniz, fotoğrafın güzel bir çiçekli resim olduğunu sanırdınız. Dizinin üçüncü ve son fotoğrafı daha da uzaktan çekilmişti ve bir kadının göğüslerinin siluetini ortaya çıkarıyordu. “Tamamen geri gidip bakarsanız, 32.000 Barbie bebek görürsünüz, bu ABD’de her ay yapılan göğüs büyütme ameliyatlarının sayısını temsil eder. Bunların büyük çoğunluğu 21 yaşın altındaki kadınlardır,”138 dedi Jordan. “Bu, hızla, üniversiteye gitmek üzere olan genç kızlara verilen en popüler lise mezuniyet hediyesi olmakta.” Jordan verileri görsel olarak çekici yöntemlerle paketlemenin başka bir ustasıdır.

Bir başka dizide, Jordan birbiri üstüne geçirilmiş beyaz kâğıt bardaklar resmi gösterdi. Çoğunlukla kahve gibi sıcak içecekler taşımak için günde 40 milyon bardak kullandığımızı söyledi. “40 milyon bardağı bir tuvale sığdıramadım ama 410.000 taneyi sığdırabildim. İşte 410.000 bardak böyle görünür,” dedi izleyici beyaz çizgiler gibi görünen bir şeye bakarken. “Bu 15 dakikalık bardak tüketimimiz,” diye ekledi. Dizideki son görüntü bir günlük kahve bardağının karşılığını gösterdi. “Bu 42 katlı bir bina kadar yüksektir ve Özgürlük Anıtı’nı oraya ölçek referansı olarak koydum,” dedi Jordan, heykelin arkadaki bardakların yanında cüce gibi göründüğü bir resmi gösterirken.

Bir başka sanat çalışmasında, Jordan her yıl sigaradan ölen insanların sayısını görüntülemek istemişti. İlk fotoğrafta birbiri üstüne yığılmış sigara kutularının yakından çekimini gösteriyordu. Jordan uzaklaştıkça, sonraki fotoğraflar büyük resmi ortaya çıkardı – Vincent Van Gogh’un 1886 tarihli eseri, Sigara İçen Kafatası’nı binlerce sigara paketiyle yeniden yaratmıştı.

Jordan’a göre, ortalama insanın dev istatistiklerden anlam çıkarması zordur, ancak bu istatistikler görsel ve yaratıcı olarak sunulduklarında, toplumumuzdaki rahatsız edici bazı konuları, insanlarda daha derinden bir tepki uyandırabilecek konuları ortaya çıkarır.

Bono’nun verilerle kışkırtmasına çok benzer şekilde Jordan, büyük rakamları “hissederek” bunun için bir şey yapabileceğimize inanır. “Kültür olarak yeterince hissetmediğimizden korkuyorum. Amerika’da şu anda bu tür bir uyuşmuşluk var. Kültürümüzde, ülkemizde olup bitene dair, dünyada bizim adımıza işlenen vahşete dair öfkelenme, kızma ve kederlenme duygularımızı kaybettik. Bu duygular kayıplara karıştı.”

Jordan’ın sunumu, kuru istatistikleri –bazılarını hepimizin defalarca duyduğu– dönüştürmenin ve verileri canlandırmak için bir multimedya unsuru eklemenin temel bir örneğidir. Görseller her noktayı destekler ve bizim rakamların arkasındaki duyguyu “hissetmemizi” sağlar. Maya Angelou bir keresinde, “İnsanlar ne dediğinizi unutur, insanlar ne yaptığınızı unutur ama onlara nasıl hissettirdiğinizi asla unutmaz,” demişti. Sadece insanların ne bilmesini istediğinizi düşünmeyin; onların nasıl hissetmesini istediğinizi düşünün.

LinkedIn Pazarlama PowerPoint’ini Nasıl Basitleştirdi

LinkedIn halka açılmadan dokuz ay önce, zamanın pazarlama başkan yardımcısı beni satış ve pazarlama elemanlarından oluşan 130 kişilik bir toplulukla atölye çalışması yapmam için davet etti. Ekibinin mevcut PowerPoint slaytlarından memnun değildi. “İşleri fazla karmaşıklaştırdı,” dedi. Yönetici, ekibinden, girişimci düzeyindeki müşterileri LinkedIn’de reklam verip eleman almaya teşvik etmek için, benim önceki kitaplarımdaki kavramların bazılarını kullanarak yeni ve daha ilgi uyandıran bir slayt destesi oluşturmalarını istedi. Mevcut PowerPoint’i tamamen attılar ve küçük metinlerle, madde işaretleri olmadan ve çok miktarda fotoğraf ve görsellerle TED-benzeri slaytlara geçtiler. Bir istatistiğin vurgulanması gerektiğinde, veri göstergesi slayttaki tek rakam oldu ve yanına LinkedIn sitesinden bir fotoğraf ya da başka ilgili bir görüntü eklendi.

Ekibe vurguladığım bir temel fikir, izleyiciler için bir resim boyama gereğiydi ve bunu, gösterdikleri görüntülerle ve slaytı tanımlamak için kullandıkları sözlerle yapabilirlerdi. Örneğin, destenin en önemli slaytında bir istatistik vardı: 70 milyon. Buna bir ressamın, LinkedIn üyelerini temsil eden insanlardan yapılmış LinkedIn logosu resmi eşlik ediyordu. İstatistik, o zamanki LinkedIn üyelerinin sayısını temsil ediyordu (bugün şirketin 200 milyondan fazla üyesi vardır). Çalıştığımız anlatı şöyleydi: “Bugün LinkedIn’in 70 milyon üyesi var ve buna her ay üç milyon ekliyoruz. Bu her otuz günde bir San Francisco’nun nüfusunu ağımıza eklemekle eştir.”

LinkedIn’in pazarlama ve satış profesyonelleri yeni tasarımı sevdiler ve desteyi sonraki dokuz ay boyunca, müthiş halka arzlarına (stok ilk gününde ikiye katlanarak şirketin değerini 9 milyar dolara çıkardı) kadar kullanmaya devam ettiler. Dünyanın en beğenilen markalarının çoğunun CEO’ları ve satış ve pazarlama yöneticileri, eski PowerPoint sunumlarını atıp yerine izleyicilerini görsel bir yolculuğa çıkaranları koyuyorlar. Eski bir deyim olan “tabanca-tüfek savaşına kılıçla gidilmez” buraya çok uyuyor. Eski tarz PowerPoint modern şirketlerin savaş alanında bir tarih hatasıdır. Zamana uyum sağlayamadığınız için rakiplerinizin hayallerinizi öldürmesine izin vermeyin.

TEDnot

İÇERİĞİ GÖRSELLEŞTİRİN. Dilim grafiklere, tablolara ve çizelgelere görüntüler ekleyin ya da arka plana resimler koyun. İlk 10 slaytta 40’tan fazla sözcük hedeflememenizi öneririm. Bu sizi, slaytı gereksiz ve dikkat dağıtan metinle doldurmak yerine, akılda kalan ve ilgi çeken bir hikâye anlatmak hakkında yaratıcı düşünmeye zorlar. Çoğu slaytınızda madde işaretlerini yok edin. En sevilen TED konuşmacıları madde işaretsiz slaytlar sunar. Metin ve madde işaretleri, bilgiyi izleyicinize aktarmanın en az akılda kalacak yoludur. Bu hedefe her slaytta ulaşamayabilirsiniz ama iyi bir alıştırmadır. Bir kere kendinizi kalabalık slaytları elemeye zorlarsanız, sunumunuzla ne kadar eğlenebileceğinizi fark edeceksiniz. En iyi kısmı – seyirciniz buna bayılacak!

Duyun

Görmek en baskın duyumuzken, aynı anda çoklu duyularımız uyarılınca bilgiyi çok daha iyi hatırlarız. İşitme duyumuz çok güçlüdür. Bir şeyi nasıl söylediğiniz (perde, hız, yükseklik, yoğunluk, ifade) dinleyicinizin ruhuna dokunabilir.

Yasadışı Bir Maden Kuyusundan 45 Metre Aşağı

Yirmi beş yıldan fazla zamandır Lisa Kristine dünyanın gizli bölgelerini gezip güzelliğini yakalamış ve yerli halkların zorluklarını açığa çıkarmıştır. TEDx konuşmasına bakalım ve izleyicilerine ulaşmak için sözlerini nasıl kullandığına odaklanalım.

İzleyiciler, Kristine onları rehberleri olarak fotoğraflarla bir yolculuğa çıkardığında, sessiz, sabitlenmiş halde oturdu. Zamanlaması kusursuz ve dramatikti. Konuşurken fotoğrafları göstermek yerine, önce hikâyeyi anlatmaya başladı ve kısa süre sonra fotoğrafı gösterdi. Bu teknik, izleyiciyi, hikâyede açıkladığı karakterlerin fotoğrafını görmeden önce Kristine’in sözlerini dikkatle dinlemeye zorladı. Tablo 8.2’de Kristine’in sunumunu açarken ne dediğini, fotoğrafın doğasını ve ne zaman göründüğünü okuyabilirsiniz.

21.jpg

22.jpg

Kristine’in konuşmasının ilk iki dakikası bir sunumda gördüğüm en ilginç açılıştı. Slaytlarda hiç metin yoktu, sadece fotoğraflar, merak uyandıran bir anlatı ve özenle hazırlanmış bir sunuş. Fotoğrafları izleyicisinin görsel duyusuna hitap etse de, esas işi bitiren, sesini nasıl kullandığıydı. Dinleyicinizin işitme duyusunu uyararak yapacağınız etki görselleri kullanmak kadar etkili olabilir.139

Sözlerle Resim Boyamak

Kristine’in sunumu sıradışıydı, çünkü sözlerinin gücü heyecan verici fotoğraflarına eşti. Hindistan’da tuğla ocaklarını ziyaret edişinin canlı tanımını okuyun:

Bu garip ve harika görüntü, antik Mısır’a ya da Dante’nin Cehennem’ine girmek gibiydi. 50 derece sıcakta erkekler, kadınlar, çocuklar, aslında bütün aileler ağır bir toz battaniyesine sarınmışlar, bu sırada mekanik olarak tuğlaları, bir kerede on sekiz taneye kadar, başlarının üstüne yığıyor ve onları alev alev ocaklardan yüzlerce metre ötedeki kamyonlara taşıyorlardı. Monotonluktan ve yorgunluktan cansızlaşmış, sessizce çalışıyorlar, bu işi günde 16 ya da 17 saat tekrar tekrar yapıyorlardı. Yemek için ara yoktu, su arası yoktu ve aşırı susuzluk işemeyi konu dışı bırakıyordu. Sıcak ve toz o kadar yaygındı ki kameram dokunulamayacak kadar ısınıp çalışmamaya başlamıştı. Her yirmi dakikada bir aracımıza geri gitmem ve cihazlarımı temizleyip canlandırmak için bir klimanın altına tutmam gerekiyordu; orada otururken kameramın bu insanlardan çok daha iyi muamele gördüğünü düşünüyordum.

Kristine, Dr. Pascale Michelon’ın “birisinin zihninde görsel bir iz yaratmak” dediği şeyi yapıyor. Sinirbilimciler, beyninizin görme korteksinin neyin gerçek neyin hayal olduğunu ayırt edemediğini bulmuştur. Eğer bir şeyi canlı olarak düşünebilirseniz –gerçekten hayal edebilirseniz– beyinde o olayı gerçekten görüyormuşsunuz gibi aynı alanlar harekete geçer. Bu yüzden metaforlar, analojiler ve zengin imgelemeler zihinde bir resim canlandırmakta güçlü yöntemlerdir, bazı durumlarda gerçek bir görüntüden bile daha etkilidirler.

“Hafızanızı güçlendirmek için sözlü bilgiyi olabildiğince görsel bilgiye dönüştürün,”140 diye önerir Michelon. “Bunu görsel desteklerle ya da konuşma şeklinizle, birinin kafasında bir resim boyamak için kullandığınız örneklerle yapabilirsiniz.” Michelon iletişimcilerin olabildiğince somut örnekler kullanmasını önerir. Basit söylersek, beyin soyutlukları kavramak için tasarlanmamıştır. Satış tekliflerinde bile, müşterilerinizi zihin gözüyle resmedebilecekleri bir duruma getirmek için somut örnekler kullanın. Bu satış stratejinizi tanımlamak için soyut sözler kullanmaktan çok daha etkilidir. “Resimleri sözlerden daha iyi hatırlarız, bu yüzden eğer ben konuşurken sizin görsel imgelemler yaratmanıza faydam oluyorsa, o bilgiyi sadece soyut sözcükler kullanarak anlatmamdan çok daha iyi hatırlayacaksınız,” der Michelon.

Hiç Resim Olmadan Zihinsel Bir Resim Boyamak

Beyin, gerçekte gördüğüyle hayal ettiği arasındaki farkı bilemez. 3. bölümde tanıdığınız sakatlanan kros kayakçı Janine Shepherd, TEDx izleyicisi için bir resim boyadı ve bunu yapmak için tek bir slayt ya da fotoğraf göstermedi. Hikâyeyi anlatırken Shepherd, Kış Olimpiyatları’na hazırlanan Avustralya kayak takımının bir üyesi olarak hayatını değiştiren bir bisiklet gezisi yapıyordu. Çağrıştırıcı ve tanımlayıcı sözler kullanarak izleyicisini bisiklet yoluna götürdü.

Sidney’in batısında muhteşem Mavi Dağlar’a doğru yukarı gidiyorduk, mükemmel bir sonbahar günüydü: güneş ışığı, okaliptüs kokuları ve bir rüya. Hayat güzeldi. Beş buçuk saattir bisiklet üstündeydik ki yolculuğun sevdiğim kısmına geliyorduk. Tepeler, çünkü tepeleri severdim. Bisikletimin selesinden kalktım ve ayakta pedal çevirmeye başladım, soğuk dağ havasını içime çekerken ciğerlerimi yaktığını hissedebiliyordum ve yüzümde parlayan güneşi görmek için başımı kaldırdım. Sonra her şey karardı.141

Shepherd’a bir servis kamyonu çarpmıştı. Kötü yaralanmıştı, hava yoluyla Sidney’de bir omurilik ünitesine götürüldü ve belden aşağısı kısmi felç oldu. Sunumunun kalanında iyileşmeye giden uzun yol hakkında konuşup anlatısını temaya bağladı: Siz bedeniniz değilsiniz. Shepherd doktorların yanıldığını kanıtlamaya kararlı, peşinden gidecek yeni bir hayal buldu – uçmak. Kazadan sonra bir yıl içinde pilot ehliyeti aldı ve sonunda hava akrobasisi uçuş öğretmeni oldu.

Shepherd’ın sunumu bir milyondan fazla kez izlendi. Kendi engelleriyle mücadele etmeye ilham alan insanlardan e-postalar aldı. Bunlardan birisi Shepherd’a videonun hayatını kurtardığını söyledi. Bu kişi on dokuz yıldır bir hastalıkla mücadele ediyordu. “O kadar kötüydü ki son birkaç haftadır intiharı düşünüyordum. Ama bugün Janine’i görüp dinledikten sonra yeni bir umut ışığı buldum. Yolculuğum ŞİMDİ başlıyor.”

Günde Bir Saniye

Cesar Kuriyama, otuz yaşında reklamcılık işinden istifa edecek kadar para biriktirdi ve bir sonraki yılı seyahat edip ilgisini çeken projelerin peşinden giderek geçirdi. Ayrıca günlük deneyimlerini videoya kaydetti. Kuriyama TED izleyicisine şöyle der: “Zihinde canlandırma, hafızayı tetiklemenin yoludur... sadece bir saniye bile bana o gün yaptığım başka her şeyi hatırlamama yardım eder.”142

Hayal Edin... Bir Şarkı Yazarı Sözleri İyi Kullanır

İşitme duyusu, sözlerinizi iletmek için kullandığınız etkileyici konuşma araçlarıyla uyarılabilir. Örneğin, Martin Luther King’in “Bir Hayalim Var” konuşması çağdaş tarihte en ünlü ve en çok alıntılanan konuşmalardan biridir. King, PowerPoint, Prezi ya da Apple Keynote kullanmadı. Bunun yerine sözleriyle resimler boyadı – bizimle yarım yüzyıldır kalan resimler. King, anaphora denen bir yöntemle, aynı sözcük ya da sözcükleri art arda gelen cümlecik ya da cümlelerin başlangıcında tekrarladı. “Bir hayalim var...” sekiz ardışık cümlede tekrarlanır.

Bono, sunumunda çizelgeler, animasyon ve fotoğraflara ek olarak, duyulara daha fazla uyarı göndermek için anaphorayı çok etkili biçimde kullandı. Aşağıda iki örnek:

Gerçekler de insanlar gibi özgür olmak ister. Ve özgür oldukları zaman bağımsızlık hemen oradadır, en yoksulun yoksulu için bile. Gerçekler, eylemsizliğe yol açan kinizme ve ilgisizliğe meydan okuyabilir. Gerçekler, neyin işe yarayıp neyin yaramadığını bize anlatarak onları düzeltebilmemizi sağlar. Gerçekler, duyarsak ve dikkat edersek, Nelson Mandela’nın 2005’te bizim, insanlık için en korkunç bedel olan aşırı yoksulluğun üstesinden gelen kuşak, o büyük kuşak olmamız için yaptığı çağrıya yanıt verebilir.

Wael Ghonim’i düşünüyorum, Kahire’de Tahrir Meydanı’nın arkasında Facebook gruplarından birini kurmuştu. Bunun için hapse atıldı. Beynime onun sözlerinin dövmesini yaptırdım. ‘Kazanacağız, çünkü politikadan anlamıyoruz. Kazanacağız, çünkü onların pis oyunlarını oynamıyoruz. Kazanacağız, çünkü bir parti politik gündemimiz yok. Kazanacağız, çünkü gözlerimizden gelen yaşlar gerçekte kalplerimizden geliyor. Kazanacağız, çünkü hayallerimiz var ve bu hayaller için direnmeye gönüllüyüz.’ Wael haklı. Kazanacağız, bir olup direnirsek; çünkü insanların iktidarı iktidardaki insanlardan çok daha güçlüdür.143

Son paragrafı ilettiğinde Bono’nun hiç slayt göstermediğini not etmek önemlidir. İzleyicinin işitme duyusuna –sözlerine– odaklanmasını istedi. Bono sözlerine derin duygusal bağlar yansıtırken gözlerine yaşlar doldu. Güçlü, iyi hazırlanmış sözler hepimizde derin duygular uyandırmakta etkilidir. Bir slayt o andan eksiltebilirdi. Bono TED izleyicisinden ayakta ve şiddetli alkış aldı. Boşuna değil. Sözleriyle duyularını uyandırdı.

Üç Kişi ve Bir Bilgisayar Bir Adamın Sesini Güçlendirir

Sesini ve Nisan 2013’te hayatını kanserden kaybeden film eleştirmeni Roger Ebert, Mart 2011’de 1000’den fazla kişilik bir TED izleyicisine “konuştu”. İzleyici, Ebert kucağında bir Mac’le bir sandalyede otururken, dijitalleştirilmiş bir sesten, “Bunlar benim sözlerim ama bu benim sesim değil. Bu Alex, bulabildiğim en iyi bilgisayar sesi ve her Macintosh’ta standart donanım olarak geliyor,”144 diye duydu.

Kameranın önünde onyıllardır deneyimi olan bir film eleştirmeni olarak, film yapım sanatı hakkında derin bilgisi kadar, Ebert izleyicinin dikkatini canlı tutmanın ne kadar zor olduğunu da biliyordu ve gizli bir numarayla hazır geldi – çoklu duyusal bir işitme deneyimi.

İzleyici, Ebert’ın dijital sesle konuşmasını bir dakikadır dinliyordu ki, “Uzun süre bir bilgisayar sesini dinlemenin tekdüze olabileceğini keşfettim. Bu yüzden bazı TED arkadaşlarımı sözlerimi benim yerime yüksek sesle okumak için görevlendirmeye karar verdim.” Sahneyi Ebert’la üç başka kişi paylaşıyordu ve hepsi yanındaki sandalyelerde oturuyordu. Eşi Chaz, Dean Ornish ve John Hunter. Çok etkileyici bir 18 dakika, özellikle Ebert’la eşi arasındaki derin sevgi ve şefkati gösterdiği için.

Ebert’ın sesini nasıl yeniden yarattığının hikâyesi ilginçtir ama Ebert kesinlikle haklıydı: 18 dakika boyunca dijital bir ses dinlemek tekdüzedir, bu yüzden onun için konuşacak bir değil, dört (bilgisayar dahil) kişi seçti. “Çoklu duyusal” birden çok ses içerir. Ebert’ın dijital bir sesi dinlemenin tekdüze olduğunu söylemesini ironik bulurum, çünkü pek çok konuşmacı tekdüze bir tonda konuşur ve Ebert’ın bilgisayardan çıkan sesinden çok daha az canlıdır!

7. bölümde, 18-20 dakikalık bir sunumun 60 dakikalık bir sunumdan her zaman üstün olduğunu söylemiştim. Ana konuşmalarımın çoğu bir saat kadar sürer. İkiyüzlülük mü ediyorum? Hiç değil. Ebert’ın yaptığı gibi ben de sahneyi paylaşıyorum. Sunumlarımda, ilham veren liderlerin video klipleri aracılığıyla birden çok ses sunuyorum. Video bana iki duyuyu bir anda dahil etme fırsatını veriyor – görme ve işitme.

Hissedin

Bir sunumun en arzulanan hedefi izleyiciyi başka bir yere götürmektir. Bilginin görsel sergilenmesi izleyicinin görmesini sağlar, ama eğer izleyici bir şeye fiziksel olarak dokunamıyorsa yolculuğu nasıl tamamlayacağız? Tekrar, Broadway şovu gibi bir sunum düşünün. Ödül kazanan bir şovun harika bir hikâyesi, ilginç karakterleri ve ilişkili sahne malzemeleri vardır. İyi sunumlarda bu unsurların her biri bulunur, izleyiciye olay yerinde olmanın nasıl olduğunu hissettiren basit sahne malzemeleri dahil.

Bir Müzisyen Tek Nota Çalmadan Ayakta Alkışlanır

Punk rock şarkıcısı Amanda Palmer’ı 3. bölümden hatırlarsınız. Palmer’ın TED 2013 videosu internete konduktan sonraki bir hafta içinde bir milyondan fazla kez izlendi. Palmer’ın teması basit ve kolay anlaşılırdı – insanlara müzik için para ödetmeyin. Dijital içerik zaten ulaşılır ve paylaşılabilir olduğuna göre Palmer, sanatçıların fanlarından doğrudan destek istemesini önerir. Onun sunumunu izleyen çoğu insan büyük olasılıkla sokaklarda zorluk çeken bir müzisyen olarak hayatı deneyimlememiştir ama Palmer onları oraya götürür.

Tek kelime etmeden, Palmer sahneye yürüdü ve yere bir süt kasası koydu. Kasaya çıktı, sol kolundan bir tül indirdi ve sağ eliyle bir çiçek uzattı. Yavaş yavaş iki nefes içine çekti, birkaç saniye hareketsiz durdu ve konuştu:

Hayatımı her zaman müzikten kazanmadım. Saygın bir beşeri ilimler üniversitesinden mezun olduktan sonra beş yıl kadar süreyle günlük işim buydu. 2,5 Metrelik Gelin adında, serbest çalışan, yaşayan bir heykeldim. İnsanlara işimin bu olduğunu anlatmayı seviyorum, çünkü herkes her zaman bilmek ister, bu kaçıklar gerçek hayatta kimdir? Merhaba. Kendimi bir gün beyaza boyadım, bir kutunun üstüne çıktım, ayağımın ucuna bir şapka ya da teneke koydum ve gelip para atanlara bir çiçek verip onlarla yoğun göz temasında bulundum. Çiçeği almazlarsa, uzaklaşmalarına kadar bir hüzün ve özlem ifadesiyle durdum.145

Palmer sunumunun ilk üç dakikasını yaparken kasanın üstünde durup deneyimlerini ve ona para veren insanları tekrar yaşadı. “Bu kutunun üstünde, ne kadar mükemmel gerçek bir müzik eğitimi aldığıma dair hiçbir fikrim yoktu.” Sonunda, grubu yeterince para kazandı ve sokak göstericisi olmayı bıraktı. Palmer izleyiciye heykel olmayı bıraktığını söyler söylemez kutudan indi. Palmer sunumunu yaparken kutu, anlatısına bir metafor olarak sahnede kaldı:

Müziğimi, her ne zaman mümkün olursa, internette ücretsiz bağışlamaya karar verdim... İndirmeyi, paylaşmayı teşvik edeceğim ama maddi destek de isteyeceğim, çünkü bunun sokakta işe yaradığını gördüm.

Müzik kariyerim, kutunun üstünde yaptığım gibi, internette insanlarla karşılaşmaya çalışarak, sadece tur tarihlerim ve yeni videom hakkında değil, sanatımız, korkularımız, akşamdan kalmalıklarımız, hatalarımız ve birbirimizi nasl gördüğümüz hakkında da blog ya da tweet yazarak geçti. Ve bence, birbirimizi gerçekten gördüğümüzde birbirimize yardım etmek isteriz.

Palmer sunumunu şu meydan okumayla bitirdi: “Bence insanlar yanlış soruya saplantılı, yani ‘İnsanlara müzik için nasıl para ödetiriz?’ Peki ‘İnsanların müzik için para ödemesine nasıl izin veririz?’ diye sormaya başlasak?” Teşekkür ederken, Palmer sunumunu açmak için kullandığı çiçeği çıkardı, seyircilere uzattı ve attı. İzleyiciler ayağa fırlayıp 15 saniye ayakta alkışladılar. Müzisyen Palmer hayatının gösterisini yapmıştı ve bir nota bile çalmamıştı.

Palmer’ın videosunun yayınlandığı TED.com sayfası bir haftada 500’den fazla yorum aldı. Jody Murray, “Bu konuşmayı beğenmemek isteyen kendi şüpheci içsesimden hayal kırıklığına uğradım, sonunda zaten beğenmemek mümkün değildi. Harika bir sunum ve böyle güzel fikirlerin gerçekleşmesine harika bir örnek”

Hiç güzel ama gerçekleşmiş fikirlerin olduğu “harika” bir iş sunumu gördüğünüzü hatırlıyor musunuz? Şirket toplantı odalarında bu pek sık olmaz, değil mi? Fakat Amanda Palmer, müzik endüstrisinde çok tartışmalı bir konu olan şarkıları ücretsiz vermek için bir olurluk incelemesi sunuyordu ve bunu dinleyicilerinin gerçekten hissedip deneyimleyebileceği bir şekilde yaptı.

İnternette Yavaş İndirme Hızının Acısını Hissetmek

Palmer, insanların çabalayan bir müzisyen olmanın acısını “hissetmeleri” için bir sahne malzemesinin –bir süt kasası– üstünde durdu. Sahne malzemeleri ve demolar izleyicinin fikrinizi ve çözdüğü sorunu somut olarak kavramasına yardım etmek için faydalı çoklu duyusal araçlardır.

Örneğin, bilgisayarlar için son derece hızlı bir USB hafıza kartını tanıtmak için bir teknoloji şirketinin yöneticileriyle çalıştım. Ürünün “saniyede 190/170 megabit okuma/yazma hızı” vardı. Tanımın kendisi hiçbir şekilde ilginç ya da elle tutulur değildi, ancak basit bir demoyla, izleyicinin kendi mevcut acısını “hissetmesi” ve yeni ürünü kullanarak duyacakları sevinci o acıyla karşılaştırmaları için bir yol bulduk.

Kısa bir girişten ve ürün açıklamasından sonra, konuşmacı sahnenin soluna yürüdü, orada göğüs hizasında bir masada bir dizüstü bilgisayar duruyordu. Cebinden yeni ürünü –bir USB hafıza kartı– çıkardı, bilgisayara taktı ve izleyicilerden birine bir kronometre uzattı. İzleyiciden, 1,5 GB’lık film dosyasını bilgisayardan karta geçirirken saati başlatmasını istedi. Geçen zaman 10,5 saniyeydi. Sonra izleyiciden saati tekrar başlatmasını istedi ve bu kez dosyayı bir rakibin ürününü kullanarak transfer etti. Tek kelime etmeden, yönetici ve izleyiciler transferin oluşunu seyrettiler. Beklediler. Ve beklediler. Ve beklediler. 40 saniyeden fazla bir süre sonra transfer tamamlandı. “Bütün USB hafıza kartları eşit yaratılmamıştır,” diye sonuca vardı yönetici. Eğer gösteri sırasında konuşsaydı, izleyiciler için zaman daha hızlı geçerdi. Bunun yerine sessiz kalıp yavaş indirme hızının acısını uzattı.

Kuştüyü ve Pürmüz Çakmağı

“Ben bir pediatrist ve anestezistim, yani para kazanmak için çocukları uyuturum. Ve ben bir akademisyenim, yani izleyicileri bedavaya uyuturum.”146 Stanford’da Packard Çocuk Hastanesi’nde ağrı yönetimi servisini yürüten Dr. Elliot Krane, 2011’de TED sunumunu böyle açtı. Ağrı, genellikle bir sorunun belirtisidir. Bazı çocuklar için ağrı geçmez ve hastalık olur.

23.jpg

Krane, TED izleyicisine bu tür ağrının nasıl olduğunu ve nasıl tedavi edildiğini göstermeden önce onlara nasıl hissedildiğini göstermek istediğini açıkladı.

Kolunuzu bu kuştüyüyle okşadığımı hayal edin [Krane sarı bir kuş tüyünü sol kolunda aşağı yukarı hafifçe geçirdi]. Şimdi sizden kolunuzu bununla okşadığımı hayal etmenizi istiyorum. [Bir pürmüz çakmağı yakar ve koluna yaklaştırır. İnsanlar rahatsızlıkla güler, çünkü bunun nasıl hissettiğini bilirler]. Bunun kronik ağrıyla ne ilgisi var? Eğer kolunuzu bu kuştüyüyle okşasaydım ama beyniniz hissettiğinizin bu olduğunu [pürmüz çakmağını alır] söyleseydi, hayatınız nasıl olurdu hayal edin. Kronik ağrısı olan hastalarımla deneyimim budur. Daha da kötü bir şey hayal edin. Çocuğunuzun kolunu bu kuştüyüyle okşadığımı ama beyninin ona böyle sıcak bir alev hissettiğini söylediğini hayal edin.

Bazen bir sunuma, eğer konu fiziksel bir ürün yerine bir fikir hakkındaysa (ya da Krane’in durumunda bir sağlık sorunuysa), kinestetik duyuyu (dokunma) katmak zordur. Ama Krane’in gösterdiği gibi biraz hayal gücüyle bu yapılabilir.

Pürmüz çakmağını bırakır bırakmaz Krane, hastalarından birinin fotoğrafını göstererek görme duyusuna geçti. Bu, on altı yaşında yükselen bir dansçıydı ve bileğini burkmuş, iyileştikten sonra hasarlı kolunda dayanılmaz bir ağrıyla yaşamaya devam ediyordu. “Chandler”ın allodini adında, en hafif dokunmanın tarifsiz, yakıcı bir ağrıya sebep olduğu bir hastalığı vardı.

Tıp konferansları her olayın en sıkıcı sunumlarına sahip olmakla ünlüdür. Bu sadece benim fikrim değil. Herhangi bir doktora sorun. Size sunumların çoğunun sıkıcı ve kötü hazırlandığını söyleyeceklerdir. Bilirim. Pek çok doktorla ve ilaç şirketi, tıbbi cihaz şirketi ve sağlık örgütleri yöneticileriyle çalışırım. “Nasıl daha iyi bir tıbbi sunum yapılır,” diye bir Google araması yaparsanız, ilk bağlantının sizi TED’e götürmesi ilginçtir ama şaşırtıcı değildir.

Sonuç olarak: İnsanlar, birden fazla duyuyla uyarıldığında bilgiyi daha canlı hatırlar. Bir daha bir sunum tasarlarken, anlattığınız hikâyelerle (işitme), gösterdiğiniz fotoğraf ya da slaytlarla (görme) ve kullandığınız sahne malzemeleriyle (hissetme) beş duyuya “dokunma” konusunda yaratıcı olun.

Mavi Bir Tiffany Kutusundan Umduğunuz Gibi Değil

Stacey Kramer kanserli bir beyin tümöründen kurtuldu. Ortalama bir konuşmacı sunumuna bu açıklamayla başlardı. Oysa Kramer konusuna yaratıcı bir çoklu duyusal yaklaşım gösterdi. İzleyici güzel paketlenmiş bir mavi Tiffany kutusu gördüğünde, Kramer şunları söyledi:

Hayal edin lütfen – bir hediye. Kafanızda resmetmenizi isterim. Çok büyük değil – bir golf topu büyüklüğünde. Bu paketlenince nasıl olur gözünüzün önüne getirin. Ama size içinde ne var göstermeden önce şunu söyleyeyim, bu sizin için inanılmaz şeyler yapacak. Bütün ailenizi bir araya getirecek. Daha önce hiç olmadığı kadar sevildiğinizi ve takdir edildiğinizi hissedeceksiniz ve yıllardır haber almadığınız arkadaş ve tanıdıklarla yeniden bağ kuracaksınız. Hayranlık ve beğeni sizi mahcup edecek. Bu, hayatınızda neyin en önemli olduğunu yeniden kavramanızı sağlayacak.147

Kramer şaşırtıcı sonucu açıklamadan önce hediyenin hikâyesini uzattı. “Şimdi biliyorum ki bunun ne olduğunu ve nerede bulabileceğinizi bilmek için ölüyorsunuz. Amazon’da var mı? Apple logosu taşıyor mu? Bekleme listesi var mı? Pek değil. Bu hediye bana beş ay önce geldi. Paketlenmiş hali buna benziyordu – pek güzel değil [üstünde biyolojik tehlike yazan kırmızı bir plastik torba]. Ve bu ve sonra bu [tümörün röntgenini ve kafasının arkasında doktorların tümörü çıkardığı yerde uzun yara izini gösteren fotoğraflar]. Bu az bulunan bir cevherdi –bir beyin tümörü, hemanjiyoblast– sürekli vermeye devam eden bir hediye.”

Kramer’ın sunumunun başındaki hoş Tiffany kutusuyla sondaki sevimsiz fotoğraflar arasındaki zıtlık, Kramer’ın izleyicisi için çarpıcı bir duyusal deneyim oluşturur. Kramer sunumunu olumlu bir mesajla ve neredeyse hayatını sonlandıran olaydan bir dersle bitirdi: “Şimdi iyi olsam da bu hediyeyi size dilemezdim. Bunu ister miydiniz emin değilim. Ama deneyimimi değiştirmezdim. Bu, hayatımı, size anlattığım bütün şekillerde ummadığım biçimde derinden değiştirdi. Bu yüzden, bir daha beklenmedik, istenmedik ve belirsiz bir şeyle karşılaştığınızda, bunun bir hediye olabileceğini düşünün.”

TEDnot

İZLEYİCİNİN SUNUMUNUZU “HİSSETMESİNE” YARDIM EDİN. Arada bir slaytlardan dışarı çıkın. Demolar katın, ürünler gösterin, izleyicinin katılımını isteyin. Bir ürün lanse ediyorsanız bunu yapmanız epey kolaydır, çünkü insanlara görüp dokunmaları için fiziksel bir ürün gösterebilirsiniz. Ama ya içeriğiniz sadece bir fikir ya da kavramsa? Yine de çoklu duyusal deneyimler oluşturabilirsiniz. Müşteri hizmetleri konulu açılış konuşmalarımdan birinde, Lush adında bir sabun mağazalar zinciri hakkında konuşurum. Pahalı sabundur. Bir sabun kalıbını tutar ve kaç kişinin bunun yarım kilosuna 37 dolar vereceğini sorarım. Kimse el kaldırmaz. İzleyiciye gidip bir gönüllünün sabunu koklayıp ellemesini isterim. Soruyu tekrar sorarım. Eğer hâlâ parayı vermeyeceklerini söylerlerse onlara sabunu “bedava” veririm. Hikâyeyi kurmaya ve sabunu bağışlamaya devam ederim. Çok geçmeden izleyiciler, sabun hakkında daha çok şey öğrendikçe ödemeye de daha yaklaştıklarını fark ederler. Bu, izleyiciyi olaya katarak marka iletişimini ve müşteri hizmetini geliştirmelerine yardım etmenin eğlenceli bir yoludur.

Sır #8: Çoklu Duyusal Deneyimlerle Zihinsel Bir Resim Boyayın

Kramer’ın yaptığı cesaret isterdi ve işte bu yüzden her gün iyi sunumlar görmezsiniz. Hikâyenizi bir yedinci sınıf öğrencisinin anlayabileceği kadar basitleştirmek cesaret ister. Bono’nun yaptığı gibi, üstünde tek sözcük olan bir slayt oluşturmak cesaret ister. Slaytlarınızı madde işaretleri ve metinle doldurmak yerine fotoğraf göstermek cesaret ister. Dr. Krane’in yaptığı gibi, kendini budala hissetmeden bir kuştüyü ve pürmüz çakmağı çıkarmak cesaret ister. Amanda Palmer’ın yaptığı gibi, metafor olarak bir süt sandığının üstünde üç dakika durmak cesaret ister. Cesaret dikkat çeker. Cesaret fark edilir. Cesaret yürekleri ve zihinleri kazanır. Cesaret hayatınızın konuşmasını yapmak için ihtiyacınız olan şeydir. Cesaretiniz olduğunu biliyorum. Onu bulun, kutlayın ve keyfine varın. Topluluk önünde cesur konuşma, hayatınızı ve sizi dinleyen insanların hayatını değiştirecektir. Görülmesi, hissedilmesi ve duyulması için var olan fikirleriniz vardır. Sesinizi insanları şaşırtmak, ilham vermek ve dünyayı değiştirmek için kullanın.

126 Michael Pritchard, “Michael Pritchard: How to Make Filthy Water Drinkable”, TED.com, Ağustos 2009, http://www.ted.com/talks/michael_pritchard _invents_a_water_filter.html (11 Nisan 2013 tarihinde erişildi).

127 Richard Mayer, “Cognitive Theory of Multimedia Learning (Mayer)”, Learning-Theories.com, http://www.learning-theories.com/cognitive-theory-of-multimedia-learning-mayer.html (18 Mayıs 2013 tarihinde erişildi).

128 Carmine Gallo, “Richard Branson: If It Can’t Fit on the Back of an Envelope, It’s Rubbish” (Röportaj), Forbes.com, 22 Ekim 2012, http://www.forbes.com/sites/carminegallo/2012/10/22/richard-branson-if-it-cant-fit-on-the-back-of-an-envelope-its-rubbish-interview/ (18 Mayıs 2013 tarihinde erişildi).

129 Emily McManus, “TEDsters Talk about Al Gore’s Impact”, TED.com, 12 Ekim 2007, http://blog.ted.com/2007/10/12/i_was_actually/ (11 Nisan 2013 tarihinde erişildi).

130 Elizabeth Blair, “Laurie David: One Seriously ‘Inconvenient’ Woman”, NPR, Special Series Profiles, 7 Mayıs 2007, http://www.npr.org/templates/story/story.php?storyId=9969008 (19 Nisan 2013 tarihinde erişildi).

131 YouTube.com, “An Inconvenient Truth (1/10) Film Klibi– Science of Global Warming, 2006, HD”, 8 Ekim 2011, http://www.youtube.com/watch?v=NXMarwAusY4 (11 Nisan 2013 tarihinde erişildi).

132 Nancy Duarte, “Nancy Duarte: The Secret Structure of Great Talks”, TED.com, Şubat 2012, http://www.ted.com/talks/nancy_duarte_the_secret _structure_of_great_talks.html (19 Mayıs 2013 tarihinde erişildi).

133 John Medina, Brain Rules, Pear Press, Seattle, 2008, s. 84. (Türkçede Beyin Kuralları adıyla Kuzey Yayınları tarafından yayımlanmıştır.)

134 a.g.e., s. 233.

135 Bill Gates, “Bill Gates on Energy: Innovating to Zero!”, TED.com, Şubat 2010, http://www.ted.com/talks/bill_gates.html (19 Mayıs 2013 tarihinde erişildi).

136 David Christian, “David Christian: The History of Our World in 18 Minutes”, TED.com, Nisan 2011, http://www.ted.com/talks/david_christian_big_history.html (19 Mayıs 2013 tarihinde erişildi).

137 Bono, “Bono: The Good News on Poverty (Yes, There’s Good News)”, TED.com, Mart 2013, http://www.ted.com/talks/bono_the_good_news_on_poverty_yes_there_s_good_news.html (19 Mayıs 2013 tarihinde erişildi).

138 Chris Jordan, “Chris Jordan: Turning Powerful Stats into Art”, TED.com, Haziran 2008, http://www.ted.com/talks/chris_jordan_pictures_some_shocking_stats.html (11 Nisan 2013 tarihinde erişildi).

139 Lisa Kristine, “Lisa Kristine: Photos that Bear Witness to Modern Slavery”, TED.com, Ağustos 2012, http://www.ted.com/talks/lisa_kristine_glimpses_of _modern_day_slavery.html (18 Mayıs 2013 tarihinde erişildi).

140 Pascale Michelon, The Memory Practice yöneticisi ve St. Louis, Washington Üniversitesi’nde Yardımcı Profesör, yazarla sohbetinden, 22 Ocak 2013.

141 Janine Shepherd, “Janine Shepherd: A Broken Body Isn’t a Broken Person”, TED.com, Kasım 2012, http://www.ted.com/talks/janine_shepherd_a_broken_body_isn_t_a_broken_person.html (19 Mayıs 2013 tarihinde erişildi).

142 Cesar Kuriyama, “Cesar Kuriyama: One Second Every Day”, TED.com, Şubat 2013, http://www.ted.com/talks/cesar_kuriyama_one_second_every_day.html (19 Mayıs 2013 tarihinde erişildi).

143 Bono, “Bono: The Good News on Poverty (Yes, There’s Good News)”, TED.com, Mart 2013, http://www.ted.com/talks/bono_the_good_news_on_poverty_yes_there_s_good_news.html (19 Mayıs 2013 tarihinde erişildi).

144 Roger Ebert, “Roger Ebert: Remaking My Voice”, TED.com, Nisan 2011, http://www.ted.com/talks/roger_ebert_remaking_my_voice.html (19 Mayıs 2013 tarihinde erişildi).

145 Amanda Palmer, “Amanda Palmer: The Art of Asking”, TED.com, Mart 2013, http://www.ted.com/talks/amanda_palmer_the_art_of_asking.html (Mayıs 2013’te Erişildi).

146 Elliot Krane, “Elliot Krane: The Mystery of Cronic Pain”, TED.com, Mayıs 2011, http://www.ted.com/talks/elliot_krane_the_mystery_of_chronic_pain.html (19 Mayıs 2013 tarihinde erişildi).

147 Stacey Kramer, “Stacey Kramer: Th e Best Gift I Ever Survived”, TED.com, Ekim 2010, http://www.ted.com/talks/stacey_kramer_the_best_gift _i_ever_survived.html (19 Mayıs 2013 tarihinde erişildi).