- Şu gördüğünüz adam 30 yıldır Paris'te (Garson ön şokola - Garson bir kakao!) demekten başka bir cümle bilmez Fransızca olarak...

Genç Şair cevap verdi: - Korkunç! Başları üzerinde en renkli ve manalı Batı şehirlerinden birinin kapkara çatıları ve esrarlı bacaları yükselirken, bunlar, her meseleye uzak, bu kahvehanede sıkışıp kalmışlar, öyle mi? - Tam mânasiyle öyle...

- Ya niçin bu kahvehaneyi seçmişler?.. - Herhalde rastgele...

- Yoksa, (Türketi) eski Yunan mitolojisinden bir isim olduğuna göre ondan haberleri yok da, telâffuzu bakımından "Türk'le arasında bir münasebet olduğunu mu sanmışlar?

Güldüler: - Belki de... Bakın, biz buna dikkât etmemiştik! Herhalde öyle... - Kabuk üstü seyircileriyiz biz, Batının... Artık hızlı hızlı gidelim: Genç Şairle Burhan Ümit, birbirine kenetli iki dost... Burhan, Genç Şairin öylesine tesiri altında ki, Yunus Emre'yi ondan, onun bir şiirinden tanıdığı için ideal-leştiriyor:

Rüzgâra bir koku ver ki, hırkandan, Geleyim, izine doğru arkandan... Bırakmam, tutmuşum artık yakandan; Medet ey dervişim, Yunus'um, medet!.. 28

Ve (Oskar Vayld)ı ondan öğrendiği için benimsi- yor

(Oskar Vayld)ın bir sözü vardır: "- Ben dehâmı hayatıma sarfettim; eserime ise yalnız istidadımı..." Burhan bu söze bayılıyor ve ömrünün sonuna kadar devam edeceği bir tekerlemedir tutturmuş, gidiyor:

- Hayat mı, eser mi; işte bütün mesele!.. Genç Şairi Paris'te müthiş bir illet yakalamıştır: Kumar... Bir lokantada bir Türkten nazariyesini öğrendiği pokere o türlü kapılıyor ve peşinden bakara oynanan bir klübe öylesine dadanıyor ki, "şehrin, başları üstünde yükselen kapkara çatılarını ve esrarlı bacalarını mânalandıramayanlar" diye anlattığı Türklerden en zavallısı kendisi oluyor. Belki de, çatılardan ve bacalardan süzdüğü gizli mâna yüzünden (vis)lerin en zehirlisine yakalanmış bulunuyor.

- Bütün bir mevsim, paris'te gündüz ışığını görmedim. Paris'te gündüz nasıldır; haberim olmadı. Gün doğarken yatıyor, gecenin başlangıcında da hafakanlarla yatağımdan fırlayıp klübe

koşuyordum. Bu söz, Paris dönüşü, Babıâli'de onun her edasını hayranlıkla seyreden kuklalara Genç Şairin kendi kendisini tarif edişi...

Bütün yiyip içtiği, sabahları otelin kahvaltısı... Bir de geceleri klüpte bedava tarafından verilen çerezler...

Parası olmadığı zaman yine klüpte, herhangi bir oyuncunun arkasına geçip kendisini onun yerine koyuyor, onun kazancıyla seviniyor, kayıbıyle üzülüyor, yani bir yabancıda fâni oluyor. "Fena fil kumar - kumarda fâni olmak" demeli bu hale... Halbuki o, fâni olmanın kimde ve nasıl olduğunu, belki klişe şeklinde, fakat bilenlerden... Boyuna ideal hayatı arayan Burhan Ümit onun bu halini gördükçe, bakışlariyle olsun, şöyle düşünüyor:

29 - Yoksa ideal hayat bu mu; nefsi azgın bir at gibi başıboş bırakmak mı? Hattâ Genç Şairin klübe âza olabilmesi için, polisçe verilen kendi (kart d'idantite - kimlik belgesi)ni ona teslim etmiştir. Zira Genç Şair (burjuva) teamüllerini sevmemekte ve polise kadar gidip kimlik kartı almayı külfet saymaktadır. Klüpte ismi de, Fransız ağziyle (Mösyö Burham)... Burhan ona