kimlik kartını ve iç kimliğini teslim etmiştir ama, hayatına ortak olmak deliliğini gösterememiştir. O, hudutta durmuştur. Dşi "hayat mı, eser mi? Dşte bütün mesele" nakaratiyle lâfta bırakmıştır.

Genç Şair hangi otele, hangi semte taşınsa ertesi günü Burhan da orada, yanındaki veya üstündeki odada... Genç Şair bıyık bıraksa o da bırakıyor; hattâ bıyığının sağ tarafım kesip solunu traş etse o da aynı şeye hazır... Ama hayatını yaşamaya, hayır!

1924 ve 1925 yılları boyunca böyle... Ya üniversite, şu namlı (Sorbon) üniversitesi?.. Sormayın!.. Karşısında ve "Sorbon Sokağı"ndaki Ermeni lokantasını tanıyor ama (Sorbon) diye içinde nefes aldığı bir mekândan haberi yok...

Bir gün, Berlin'de oturup da Paris'e teftişe gelen talebe müfettişi Zeki Mesut beyin kendisini aradığını bildirdiler, Genç Şaire... Gündüz olmasına rağmen uyandı; üst kattaki Burhan'dan (metro) parasını aldı ve doğru Zeki Mesut beyin oteline... Mareşal (Ney)in heykeli karşısında, orta halli bir otelde müfettiş bey... Dlk defa gördüğü müfettişi o kadar alelade buldu ki, (Oskar Vayld)ı hatırladı: "- Filân adam o kadar siliktir ki, onu, bir daha hatırlamamak için yüzünü bir kere görmek yeter." Müfettiş Bey, ona, kısaca:

- Vekâlet, sürdüğünüz hayat bakımından tahsisatınızı kesiyor dedi; işte son aylığınız ve memlekete dönüş paranız!..

30 Genç Şair, babasının ölüm haberini aldığı halde mirasına konmuş olmaktan tnesut bir hissiz... Hiçbir şey sormadı, hiçbir müdafaaya kalkışmadı. Parayı, parmaklarının şekline dikkât ettiği vahşi bir eda ile çekip aldı ve odadan çıktı.

Halı döşeli merdivenlerden başı önünde, iniyor. Cebinde bir iki bin frank var... Bununla kumar sermayesi yapacak, tahsilini devam ettirecek, Paris'teki fikir ve sanat muhitlerini fethedecek ve bir koca (Metropolis)i satın alabilecek bir servet kazanacak!..

Bu hayal şimşeği altında otel kapısından çıkarken kaskatı bir vakıa ile karşılaştı. Bardaktan boşanırcasına yağmur... Yanaklarından seller akan mareşal (Ney)in heykeline bakıp bir ân düşündü: - Acaba mesut muyum, bedbaht mıyım? O müthiş ânı asla unutamaz.

Burhan Ümit ile karşı karşıya... Burhan ağlamaklı: - Bırak şu kuman, kuzum; derslerine sarıl!.. Yeni ihtiraslar ara kendine!.. Seninle, tiyatro, sanat sergileri, müze, konferans, konser, kütüphane, bohem kahveleri, serseri meyhaneleri, dansig, kabare, bütün Paris'i delik deşik edelim... Ama şu öldürücü illeti silk, at üzerinden!.. Kendine acımıyor musun?..

- Kendime acımak için böyle yapıyorum! - Öyleyse?..

- Eğer benim o dipsiz uçuruma düşmemdeki sırrı buseydin yakamı bırakırdın! -Neymiş o sır!..

Söylemedi. Sırrını dile getirmekten kaçındı. Bunu sırrına bir nevi ihanet saydı. Talebe müfettişiyle macerasını da tam anlatmadı. Bastı, klübe doğru uçup gitti.

Kime karşı olduğu meçhul, öyle bir hınç içindeydi ki, klüpte ve bir defada cebindeki paraya eşit bir kâğıt çekebilmek için, ayakta, saatlerce bekledi. (Krupye) denilen

31 kumar idarecisi tam da onun parası kadar bir miktarı ilân edince haykırdı: - Banko! Masadakiler hayretle "müthiş oyuncu" diye lâkaplandırdıkları Genç Şaire döndüler. Bu sefil delikanlının cebinde böyle bir para bulunabilir miydi?

(Krupye) Genç Şairden (deklârasyon) istedi. Yani para göstermesini... O, bir tomar yüzlük frangı masaya attı. Paralar masa üstünde yelpazevâri yaygın... Paletle kendisine uzatılan çift kâğıdı aldı: - Kâğıt almaz!

Parayı satan pişkin Fransız kâğıtlarını açtı: - Bankoda 9...