Genç Şair: - O, senin inandığın efsane dünyasına bile inanmayan kâbus suratlı bir (kaos)... Sen hiç olmazsa efsaneden gerçeğe geçebilirsin; ama böyleleri nereden nereye geçebilir?.. Ebedî (kaos)...

Salih Zeki: - Öyle; leşleriyle toprağın birbirine katışamayacağı insanlardan... Ama biz ona kendimizi övdürelim, yeter!..

Bir müddet sonra Abdullah Cevdet ölecek, namazını kılmak üzere etrafında müslümanlıktan habersiz marka müslümanlan toplanacak ve o sırada bir ses yükselecektir:

- Bu adam dinsizdi, Dslâm dışındaydı, namazı kılınamaz! Ne tecellidir ki, bu sesin sahibi bir komünisttir ve bu sözü Abdullah Cevdet adına değil, cenaze namazının lüzumsuzluğu adına söylemektedir. Ve ne hazindir ki, eğer bu sözü, cenaze namazının kıymeti uğrunda Abdullah Cevdet'e tahsis edecek olursak, komünistin sözü yerindedir.

56 TEKDNSDZ EV - SEN Babıâli'yi kötülüyorsun ama, unutuyorsun ki sen de onun içindesin...

- Unutmuyorum! Evvelâ, benim de içinde olmam ille o yerin temize çıkmasını gerektirmez. Hattâ kendimi de aynı kötülükler zincirine bağlı bir halkacık telâkki etmeme mâni olmaz. Dkincisi, benim görüşüm, her tez nasıl antiteziyle, her dâva nasıl aksiyle at başı beraberse, öylece, bir gün iyi ve güzelin de fışkıracağı ümit ve bekleme merkezi olmak haysiyetinden Babıâli'yi düşürmez. Evet, bütün kötülükleri içinde ve çapında iyiyi ve güzeli yine Babıâli'den beklemeli...

- Ama sen onun boyuna kötüye gittiği kanaatinde-sin... - Öyleyim ve bu kanaatim, cemiyette muazzam bir ferdî zuhur ve kıymetleri yenileme şahlanması oluncaya kadar "âzam-ı nâmütenâhi"ye doğru hep böyle gidecek... Fransızlar, nesilleri, tepeden inme inkılâplar olmadıkça yirmi beşer senelik bölümler içinde sıraladıklarına göre, şimdi 1925, kimbilir 1950'de nasıl ve 1975 ve arkasından 2000'de nasıl olacak Babıâli?...

Bu konuşma, Meserret kahvehanesinde Peyami Safa ile Genç Şair arasındadır ve karnı aç Genç Şair, farkında olmadığı bir fikir hinciyle devam etmektedir:

- Babıâli'nin filiz vermeye, kıvam tutmaya başlamasını 1875 diye noktalayacak olursak, 1900'e kadar, karakter, iptidaî bir saffet ve zoraki nezahet halinde tespitle-nebilir. 1900'den öteye ve bugüne kadar da murakabe sargılarının birdenbire çözülmesi yüzünden ağzı bozuk bir cesaret ve arkasından Dttihat ve Terakki yumruğu altında kuyruğu kısık bir korkaklık, daima aslıyetten, halisiyet-ten, tefekküriyetden, samimiyetten mahrumiyet...

Genç Şair'in, üçüncü ve dördüncü devrelere ait tam 57

esaret ve mahkûmiyet, peşinden de som enâniyet ve körü körüne menfaat çığırlarından bir işaret göstermesine elbette imkân yoktur; fakat mayadaki bozukluk yönünden her şey onca o günden bellidir.

Genç Şair, birdenbire en ince mücerretten en kaba müşahhasa, en hummalı içtimaîlikten en yalçın ferdîlik plânına iniverdi:

- Sen şunu, bunu bırak da haber ver; cebinde kaç para var? - Bozuk paralar... 50 - 60 kuruş çıkar çıkmaz... Niye sordun? - Dlerideki köftecide birşeyler yiyebilir miyiz diye...

Çıktılar, Rumeli usûlü minik köfteler yapan Balkanlı ustanın dükkânında, tanesi birer kuruştan onbeşer köfte ve tabağı on kuruştan iki piyaz yediler; ekmeği ve bahşişiyle 60 kuruş verip yokuş boyunca çıkmaya başladılar.

Peyami Safa: - Seni çoktandır Beylerbeyinde görmüyorum. Annenle beraber değil misin? - Hayır; Aksaray taraflarında, iki odalı, ahşap, tekinsiz bir evde oturuyorum.