gün sonra gözlerine birer beyaz perde inmiş, tekrar göründü ve "bakın, içtiğim kandan ne hale
geldim!" sözünü acı miyavlamalarla heceleyip, gizli bir köşede can vermek üzere bastı, gitti. Komşu
108 kadın, ermeni dilberi de, hemen hemen gecelik kılığı içinde, her tarafı açık haliyle, hasta başında kimsenin kendisiyle meşgul olmayacağından güya emin, fakat haline bakarsanız, felâket ânında bastırılmaya çalışılan bir hissin büsbütün şahlanacağı kanunundan sanki haberli, her gidiş gelişinde daha açık saçık, fedakâr fedakâr, dört döndü, dolaştı. Ve Genç Şair, en ciddi yerde gülme, en acıklı manzara karşısında tükürme, en ulvî vecd noktasında sövme telkin eden canavar nefsin, ölü başında şehvet telkin edici bu halinden dudaklarını ısırdı, durdu. Bu sırrı her şey olup bittikten, ölü
gömüldükten ve (bohem) hayatına tekrar dönüldükten sonra Peyami'ye açınca onun da aynı duygu içinde, şeytanı kovmaya çalışmış olduğunu öğrendi:
- Sorma, Şair'im, sorma; ne karanlık ve tezatlı iklimleri var ruhumuzun!.. Mektebe döner dönmez hapis ve muhakeme... Alay Mahkemeleri kanunu o sene yürürlüğe girmiş ve ilk tatbikatında (1) numaralı hedef olmak şerefi Genç Şair'e düşmüştür. Nasıl olacağı,
muhakeme usûlünün ne olduğu henüz tecrübeye konulmamış mahkemeyi, kanun metnine bakarak kurdular... Binbaşı bir reis, sağında yüzbaşı bir âza, solunda da bir nefer, ikinci âza... Savcı
makamında da bir subay... Muhakeme başladı; ve Genç Şair'i 15 yıldan 35 yıl ilerisine kadar binbir muhakemede dinlemeye koşacak olan gönüldaşlarına karşılık yüzlerce gönüllü talebe takip etmeye can attı. Salon yırtılacak hale geldi ve koridorlar taştı.
Genç Şair'in, sivil elbiselerini yazıhanesinde sakladığı avukat, ona sözlerini gayet aşağıdan almasını ve fazla lügat paralamamasını tenbih ettiği halde, o dinlemedi; müdafaasını üst perdeden tutturdu ve yakın arkadaşı bir kalem adamının annesi bir ölüm hastasının başında geçirdiği ruh hallerini
özür diye kabul ettirmeye çalıştı. 109
Bu esnada bir ses: - Bana bir bardak su getir! Bir de ne görsün: reisin solundaki âza nefer yerinden kalkmış, reis binbaşıya su getirmek üzere kapıya koşuyor.
Güldü. - Ne gülüyorsunuz? - Aman efendim, yanınızdaki nefer şu anda basit bir er değil, kaza hakkı sahibi bir hâkimdir. Ondan su getirmesi nasıl istenilebilir?
Müdafaanın acıklı bir noktasında da başka bir nâra: -Yaşa!!!
Bu da kendinden geçen savcının haykırışı... Çok şükür, edebiyattan anlamayan mahkeme, Genç Şair'in edebî özrünü kabul etmedi ve onu 3 ay hapis cezasına çarptırdı.
Cin gibi bir tip olan mahut avukatla beraber, iki satırlık bir temyiz istidası vermek bahanesiyle kumandanın odasına gittiler. Avukat mahkemece tutuklama kararı verilmediği için, daha fazla devam edemeyecek olan disiplin hapsinin kaldırılmasını istedi, kabul ettirdi ve ilâve etti:
- Kararı temyiz ediyoruz. Fakat unuttuğumuz bir nokta olup olmadığını görmek için dosyayı bir kerecik gözden geçirmemiz lâzım...
- Peki, geçin şu masanın başına da okuyun! Avukat dosyayı okurken bir yerde durdu. Eliyle o satırı bir baştan öbür başa sıvazladı ve bir kelimesinden yukarıya doğru kurşun kalemle bir çıkıntı yaptı.
- Nedir o yaptığın?
- Sonra anlarsın! Şimdi sus!