Artık tam maaş ve yevmiyeyle havyar kesmeye memur ediliyor ve bankada 9 yıla varan dolap beygirliği vazifesini, ahırda yem yiyerek veya sınırlı bir çit içinde çifte atarak görmeye memur ediliyordu.
Yapamazdı! Kapısının önünde emir bekleyen sırma elbiseli hademe, cebindeki açık hesap müfettiş çeki,
241 onu, her ân yaklaştığını sezinlediği asıl hizmetinden alıkoyamazdı. Bir gün bankadaki odasında çalışırken onu hafakanlar tuttu:
- Seri, kutuplarda hurma ağacı, Üstüvâ Hattı (Ekvator) üzerinde de kutup ayısı yetiştirir gibi, varlığını ikiye bölen ve iki ayağından kafatasına kadar iki parçaya ayıran bu tezatlardan ne gün kurtulacaksın?.. Başının üstünden gelip geçen güneşler kaydırak hıziyle akıyor ve sen nefsine mühlet üstüne mühlet veriyorsun!.. Kalk, dem bu dem, zaman bu zaman, yönüne dal ve yürü! Ve hemen istifayı basıp bankadan çıktı!
POLDTDKA ARTIK "Sabık Şair" devrine doğru ilerileyen Mistik Şair, dakika geçirmeden politika bataklığına, yani Babıâli kanalizasyonuna daldı ve o zamana kadar etrafında gezindiği ve pis kokusundan
korunmak için burnunu tıkadığı bu kanalizasyonun, kendi mukaddes gayesi adına, bu gayenin (anti septik) tesirini Babıâli'ye sindirmek vazifesi adma tam 36 yıl (1939 - 1975) necaset denizinde
çırpınmaya razı oldu. Onun asıl yolu, irşad edicisini bulduktan sonra tutmaya mecbur olduğu istikamet ve sürmekle mükellef bulunduğu hayat bakımından bu tarihte başlar ve daha ne kadar ve ne şekilde devam edeceği belirsiz olarak safha
safha bugüne kadar gelir. Hakkı Tarık Us'un küçük kardeşi Rasim Us idaresindeki "Haber" gazetesine, o zaman kadar pek görülmemiş, yalnız Ahmed Haşim'de rastlanmış olarak birinci sa-hife fıkracüığiyle girdi. Bir de papasların idare ettiği bir Fransız mektebinde hocalık... Aylık kazancı, bankadan
aldığının üçtebiri değil... Ne çıkar; dolap beygiri olmaktan kurtulmuş ve kavga meydanına çıkmıştır.
O sıralarda Nâzım Hikmet hapiste, Sultanahmed Cezaevinde...
Bir akşam Mistik Şair, Rasim Us'a teklifte bulunuyor: - Gel seninle hapishaneye kadar gidip Nâzım Hik- met'i ziyaret edelim!
- Vakit geç... Bırakmazlar... - Gazeteci olduğumuzu söyler, kim olduğumuzu belirtir, girer ve görürüz.
Gittiler, hürmetle karşılandılar ve tel örgünün arkasında Nâzımla karşılaştılar: - Nâzım, dedi Mistik Şair; benim rejimim olsaydı seni asardım ve bu, adaletin ta kendisi olurdu. Fakat hiçliğin rejiminden gördüğün mesnetsiz zulmü asla kabul edemeyeceğim için seni görmeye geldim!
Nâzım Hikmet, parmakları bir maymun kavrayı-şiyle tel örgünün deliklerinde, çivit rengi gözleri yaş dolu, şu cevabı verdi:
- Benim rejimim de olsa, ben de seni asardım. Ama inanmış olmanın haysiyetini ve sanatta "eski"nin en yükseği olmandaki değeri inkâr etmezdim.
Nâzım şuydu, buydu; hususiyle Mistik Şair'in gözünde kurgulu bir (robot), muhteşem bir ahmaktan başka bir şey değildi, ama inanmış bir adamdı. Bu bakımdan bir dinsize düşebilecek kadariyle
samimiydi, Babıâli ahlâkından uzaktı; ve kendisine "sen komünist misin?" diye soran hâkime "topuğumdan saçıma kadar!" diyebilecek derecede inancının kahramanıydı. Hattâ bu cephesiyle, fırıldak tarafları pek çok olan Peyami Safa'ya tesir etmiş ve onun en iyi eseri kabul ettiği bir