bulamayacağı ruh rahatı hayâlinden döndürmüştür. Ulvî ruh rahatsızlığından da zaten nasibi yoktur. Ve Osman Yüksel...
Ankara'da, (step) şehrinin Denizciler caddesinde, hem idarehane, hem yatakhane, bir tarafında rastgele yığın yığın kitap ve dergi, bir köşesinde yorgun - argın yatak ve yorgan, yerde yağları donmuş bir yemek tabağı ve giyildikten sonra atılmış yün çoraplar, çarpık - çurpuk ayak
parmaklarını konuşturan düşünceli bir çift eski potin, garip ve hazin bir mekân zarfı içindeki, kirpi saçlı ve katran kuyusu gözlü adam... Gayet içli, tabak gıcırdasa zıplayacak kadar zaif sinirli,
hudutsuz evhamlı, (metafizik) fikirlere karşı "yangın var!" diye bağırasıya beyni sancılı, ama kafiye hatırı için hakikatlere kıyasıya insiyaklarına tâbi, (espri) düşkünü ve kelime oyunu tiryakisi, eski Türkçü ve yeni Dslamcı, her şeyin üstünde de mayası tertemiz ve ruhu ipince, "Serdengeçti" iddialı, dağınıklık ve perişanlıktan geçemez bir tip... Aksekilidir; ve Sabık Şair'in o günedek tanıdığı
Aksekililerden apayrıdır. Akse-kili modelinin tamamiyle yabancısı olduğu bir iç dünyaya kapalı, belki o dünyayı başına yıkarak, ihtilâçlar ve irtiaş-larla dolmuş, marazi çapta bir hassasiyet... Şöyle der:
- Akseki birçok zahirî din adamı yetiştirmiştir ama evliyalık kokusandan mahrumdur. Yakın akrabası, Diyanet Dşleri Başkanı Aksekili Ahmed Hamdi'ye otomobil tahsis edildiğini duyunca ya-pıştırıvermiştir:
- Sıratı bu otomobille mi geçeceksin! Dnönü resimli pulları abone bantlarına yapıştırırken onların tutmadığını görüp haykırmıştır: - Koltuğuna yapıştığın gibi yapışsana!
Sabık Şair'e "üstad" yerine "ustad" der ve o konuşurken çok defa başını elleri arasına alıp uzak bir köşeye
310 çekilir. Hâsılı, binbir zaaf içinde cins bir adam... O da Sabık Şair'in Ankara dekorundan bir renk... Ve...
Ve Mükerrem Sarol... Sabık Şair'e Büyük'Doğu'yu ihya ettirmek için, çocuğunun kalb ameliyatından daha fazla didinen, Adnan Menderes dağıtım tepesinde ve eteklerinde gidip gelen, felçliler koğuşunun atılgan adamı... Bu yüzden ve (romantik) karakterinin ânî med ve cezrinden, tek kelimeyle sahte vekar tavırlarına tenezzül göstermeyişinden biraz "hafife alınan ve piyasaya göre kendisini ayarlamayı bilmeyen zat...
Ve Tevfik Dleri... Demokrat Parti kadrosunda Büyük Doğu ideâlinin mührüne, bazı silik noktalarına rağmen malik, tek adam...
- Tevfik Bey, sizin vekar ve temkininizle Mükerrem Sarol'un heyecan ve atılganlığı birleşse, işte o zaman, istediğimiz şahsiyet meydana çıkar.
- Ne yapayım, Allah beni böyle yaratmış... Ve... Ve... 1956 günlük Büyük Doğuları, Mükerrem Sarol kuzusunun Demokrat parti kurtlarına karşı müdafaası, devlet sırtlanının hırlayışı ve hükümet arslanının hareketsizliği, Örfî Ddarece kapatılış ve 1958'e kadar tünel içi çalışmalar...
1959'de sırf Mükerrem'in Menderes dışı çabalayı-şiyle bir sermayecik; ve büyük kıtada haftalık Büyük Doğu... Ve Sabık Şair'in var kuvvetiyle Adnan Beyi eteklerinden çekişi:
- 1960 son vâde!.. Ya ol, ya öl!.. Vaktin kalmadı. Bir hayâl zevkinden başka bir şey olmasa da, denilebilir ki, Dhtilâl dedikleri gece baskını, tarihini Büyük Doğu'dan almıştır.
Mahut gece baskınından tam 12 saat önce, Sabık Şair, Bayındırlık Bakanlığında Tevfik Dleri'yle karşı karşıya... Telefona ve içeriye girilmesine müsaade yoktur.
311 Tevfik Dleri: - Dşte o vekiller heyeti toplantısında Celâl Bayar'a, "biz kendi gençliğimizi kendi elimizle boğmasaydık bunlar başımıza gelmezdi!" dediğim zaman sordu: "Boğmasaydık ne olurdu?"